31 Aralık 2015 Perşembe
30 Aralık 2015 Çarşamba
Çamaşır Yıkamanın Keyifli Hali
Size harika bir haberimiz var. Artık bu keyfi size yaşatan favorileriniz arasına çamaşırı da ekleyebilirsiniz :) Çünkü Rinso bunu mümkün kılıyor.
Rengarenk paketleri ile raflarda dururken bile enerjisini yansıtan Rinso, çamaşır yıkamayı kolay ve eğlenceli bir hale getiriyor. Rinso’nun Kır Bahcesi (Yeşil), Çiçek Bahcesi (Pembe) ve Büyülü Bahçe (Mor) şişeli sıvı deterjanları hem beyaz hem de renklileriniz için tortu bırakmayan bir temizlik vaad ediyor.
Bu kokular o kadar kalıcı ki tertemiz çamaşırlarınızı asarken, kuruturken, ütülerken ve tabii ki giyerken makineyi açtığınız o andaki duygular size kendini hatırlatmaya devam ediyor. Rinso kalıcı bahar kokuları ile çamaşır yıkamayı keyfe dönüştürüyor.
Mutluluk ve keyif zaten anlık değil midir? Mühim olan o anlara hayatınızda yer açmak. İşte Rinso bunu mümkün kılıyor.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
2015'e veda ederken
En önemlisi de Hayri Dev gibi büyük bir Usta'yı tanıma fırsatımın olmasıydı. 2015'e son söz olarak şunu diyorum. "Bana yaşattığın kötü şeyleri kimseye duyurmadan al ve öyle git."
28 Aralık 2015 Pazartesi
Nostaljik Pazartesi-3: Bir Kahve İçimlik
Keçilerin keşfettiği rivayetlerden birisi olan kahve, zamanla sosyal yaşamın baş köşesinde yerini almış. Bir çok anlam yüklenmiş kahveye. gerek pişirilmesi, gerekse sunumu bir ritüel halini almış. Bir kahve içimlik gelinmiş ,Kırk yıl gibi uzun zaman hatırı kalmış . İçilmeden önce önce bir şeyler yiyerek kahvenin altı yapılmış. "Kahvaltı" geleneği ,kahve içilsin içilmesin ,devam edegelmiş.Altın değerindeki kıymetiyle Kız isteme törenlerinin en can alıcı zamanında görücünün önüne çıkmış , Genç kızın elinden yapılmış, bu özel tad.kahveler içildiğinde ,kızın verildiği anlamı yüklenmiş.genç kızın mahareti yaptığı kahvenin köpüklü olmasıyla ölçülmüş, damat adayına ikram edilen tuzlu kahve bilinenin aksine damat adayının sabrı ölçülmemiş ," kızın gönlünün o erkekte olduğu "anlamına gelmiş .yanında getirilen bir kaç yudumluk su o eşsiz lezzeti tadmak için ağzın hazırlanmasını sağlamış.Genellikle şekersiz içildiği için meyveli ya da güllü lokumla "Yandan çarklı " tabiriyle istenerek ,acı tadı bastırılmış olsa da gerçek tiryakilerin tercihi sade kahveden yana olmuş. "Keyif ehlinin" taze elden pişmiş taze kahve, keyfini tazelemiş.Bazen , tadını en çok öne çıkaran , nane veya acıbadem likörüyle sunulmuş.Kahveler içildikten sonra " neyse halim , çıksın falim" diyerek fincan tabağa ters çevrilmiş. Üç vakte kadar genç kızlara kısmetler , geleceğe dair umutlu güzel haberler , kuşlar balıklar çıkmış kara telvelerin içinden.Bakır cezvede , mangal közüne sürülmüş, gümüş zarflı fağfuri fincanlarda höpürdetilmiş.Kahve içmek ince bir zevkin simgesi olarak yıllardır süregelmiş.
27 Aralık 2015 Pazar
Toprak
Üç gündür büyük bir heyecanla elimden düşüremediğim, Su'yu da aynı keyif ve heyecanla okuduğum, dörtlemenin ikinci Kitabı Toprak beni eski Türk efsanelerinden oluşan başka bir kapıyı araladı.
Buket Uzuner'in Türk Şamanizmi'nin kadim geleneklerini bugüne taşıdığı tabiat dörtlemesinin birinci kitabı Su'yun kahramanları gazeteci Defne Kaman , Ninesi Umay Bayülgen, sahaf Semahat, Komiser Ümit
bu kez Çorum'da karşımıza çıkıyor. Çorum'da Hitit dönemi'ne ait tarihi eser kaçakçılığını araştıran Uyumsuz Defne Kaman'nın çıktığı maceralı yolculuk sırasında şamanizmin kadim geleneklerine gönderme yapılan, Geyiğin Anadolu topraklarındaki kutsallığı ve Kutadgu Bilig'den dizelere yer verilen kitapta alkış'ın teşekkür , alas'ın amin anlamına geldiğini Umay Nine'nin dilinden öğreniyoruz.
Hem Su hem Toprak şiddetle tavsiye edeceğim güzellikte kitaplar olarak kitaplığımda yerlerini aldılar.
Su hakkındaki yorumlarım için tık tık
"Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dil dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar."
"İnsan süsü, yüz; yüzün süsü, göz; aklın süsü, dil; dilin süsü, sözdür."(Kutadgu Bilig'den)
24 Aralık 2015 Perşembe
Sevgi Tatlısı
Aklıma eserse ve iyi günümdeysem mutfakta keyifli zaman geçiririm. Evdeki malzemelerle belli bir tarife bağlı kalmadan yemekler ortaya çıkarmak beni mutlu eder. Bugün de epeydir yapmadığım bir tatlı aklıma düştü. Kendim yiyemem ama arkadaşlarıma ikram ederim diye sıvadım kolları. Sevgiyle yaptığım için adını " Sevgi Tatlısı" koydum. Gelelim yapılışına ;
Malzemeleri
1 pk kakaolu baton kek
1 litre süt
4 çorba kaşığı mısır nişastası
10 çorba kaşığı şeker
1 pk vanilya
Üzeri için
Portakal ya da herhangi bir meyve
Meyveli jöle
Yapılışı:
Önce süt , nişasta,vanilya ve şeker muhallebi kıvamında pişirilir . Cam kabın dibine kekler dilimlenerek dizilir. Üzerine hazırlanan muhallebi dökülür. Soğumaya bırakılır. Hazırlanan jöle ve meyveler muhallebinin üzerine konarak dolapta bir gece bekletilir.
Bu tatlıya en çok vişne yakışıyor. Evde vişne olmadığı için ben portakallı yaptım. Seçtiğiniz meyveye göre jöleyi de tercih ederseniz çok güzel görünüm ve aroması oluyor. Bu muhallebi tarifi hazır pudingler gibi oluyor . Kakaolu ya da başka bir aromada yapmak da güzel oluyor. Bazen kuplara tek porsiyonluk yapıyorum görünümü ve sunumu harika oluyor. Yine evde kalmış kekleri de değerlendirebilirsiniz
Püf noktası: bu tür jöleli tatlılarda ananas ve kivi jölenin sertleşmesini engellediği için kullanılmaz.
22 Aralık 2015 Salı
21 Aralık 2015 Pazartesi
Nostaljik Pazartesi-2: Bir akşam üstü serinliği
19 Aralık 2015 Cumartesi
16 Aralık 2015 Çarşamba
Yerli Malı
İkinci dünya savaşı sonrasında oluşan ekonomik darboğazın ardından yabancı ülkelere para akışının önünü kesmek ve toplumsal tutum bilinci geliştirilmek istenmiştir. Bu nedenle Atatürk başkanlığında İzmir İktisat Kongresi toplanmış ve kongrede yerli mallarının üretilmesi ve kullanılmasının benimsenmesi karalaştırılmıştır. Bu amaçla ürettiğimiz ürünlerin kullanılması özendirilmeye çaba gösterilmiştir. İnönü' nün 12 Aralık 1926'da TBMM de yaptığı konuşmada tutumlu olmak, yerli malı üretmek ve ülkemizde üretilen bu malların kullanılmasını amaçlayan konuşması doğrultusunda 12-18 Aralık tarihleri yerli malları haftası olarak belirlenmiştir.
Çocukluğumda hatırlıyorum da herşey kendi ülkemizde üretiliyordu. Kıyafetlerimiz evde annelerimiz tarafından dikiliyor, örülüyordu. Sebze meyve bolluğu yaşanan Türkiye'nin her bölgesinde ayrı bir ürün yetişiyordu. Batı kültürünün daha bize etki etmediği dönemlerdi ve ne güzel günlerdi. Temiz pak giyinmek vardı. Marka nedir bilinmezdi. Dünyadaki fast food zincirlerinin ülkemizi istila etmediği , annelerimizin evde yaptığı kuru köftelerdi tadı damağımızda kalan. Menşeinde made in china yazmayan kalemlerimiz, eşyalarımız , kıyafetlerimiz vardı. Yerli Malı bilinci ile büyüyen nesildik. Hatta öyle ki Eskişehir'deki ETİ büskivi fabrikası benim için ayrı gurur kaynağıydı. Her gittiğim yerde " bu bisküviler bizim şehirde üretiliyor" demekten mutluluk duyuyordum. Tutumlu çocuklardır. Harçlıklarımızı kırmızı uğur böcekli plastik kumbaralarımızda biriktirir, çok istediğimiz bir şey varsa onu almak için kumbaramızın dolmasını beklerdik.
Elektrik ve suyu işimiz bitince kapatmayı alışkanlık haline getirmiştik. Eşyalarımızı düzgün kullanmak için gerekli özeni gösterirdik. Sobalı evlerde kısıtlı imkanlarla yaşıyorduk yaşamasına ama herşeyin kıymetini bilerek mutlu olmayı beceriyorduk
Şimdilerde yabancı markaların çevremizi kuşattığı , öyle ki marka kullanmayanların dışlandığı bir toplumda, bol pastalı börekli kadın günü tarzında anlamının çok dışında yeme içme günü olarak ,Yerli Malı Haftası yasak savar tarzda kutlanmaya devam ediyor. Ne acıdır ki yerli malı haftası kutlaması sırasında çektiğim fotograflar , yabancı marka telefonun objektifinden yansıyor. Çocukların hangi meyvenin nerede yetiştiğini bırakın ağaçta mı yerde mi olduğundan habersiz, bilmem ne çizgi film karakteriyle süslenmiş kıyafetleri , çantaları , hatta ve hatta meyve suyu kutuları ile ne derece yerli malı bilinci oluşuyor , bu işin sonu nereye varıyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Kafamda sorular sorular.... Yerli Malı Haftanız kutlu olsun.
14 Aralık 2015 Pazartesi
Nostaljik Pazartesi:Tramvay Teyzeleri
13 Aralık 2015 Pazar
Merak Ediyorum ! MİM
MERAK EDİYORUM!
Takıntılarınızı,sevdiğiniz yada sevmediğiniz genel şeyleri...
Mesela Ben:
- Birisinden soğudum mu artık ölsem bir daha asla sevemem.
- Orjinal fikirlerimle , 41 yaşındaki bedenimde 6 yaşın çocuksuluğuyla , 60 yaşın olgunluğunu gül gibi geçindirip gitmeyi severim
- Yemek yemeyi çok severim ancak; süt , ciğer, kalamar, karides , kavun, şeftali benden uzak mısıra sultan olabilirler. ( Allahtan doktorum da bunları yasakladı da kurtuldum baskılardan )
- Türk kahvesini bir ritüel halinde yapıp ince porselen fincanda içmeyi severim
- Günlerin cuması. Güllerin beyazı beni cezbeder
- Sanat müziğini ayrı bir severim. Uşşak , hüzzam, Kürdilihicazkar ve buselik en sevdiğim makamlardır.
- Bazı kelimelere takılırım. İnsanların ağzından çıkan her kelimeyi unutmam ve ne anlamda söylediği üzerinde günlerce düşünebilirim.
- Herşeyi şakaya vuran , argo ve küfür içeren cümlelerle aklınca dalga geçtiğini sanan aklı evvelleri hiç sevmem.
- Salon beyefendisi tabir edilen nazik, alçak gönüllü ve kültürlü erkekleri severim.
- Kendi hayat görüşünü ısrarla belli etmek istediği için belli kelimeleri ısrarla kullanan insanları hiç sevmem.
- Kendimi eleştirmeyi severim, ama beni iyi tanımayan birinin eleştirmesinden nefret ederim.
- Ayrıntıların fotoğrafını çekmeyi severim. Sonra yazı ve şiirlerimle bu fotografları bütünleştiririm.
- Bulunduğum mekandaki perdeleri ve kapıları kapatmadan duramam
- Sofra adabını bilmeyen insanlarla yemek yemeyi hiç sevmem
- Kahverenginden nefret ederim. Beyaz vazgeçilmezimdir.
- Kulaklarım sese çok duyarlıdır. Bu yüzden yüksek sesli herşeyden rahatsız olurum ve sevmem
- Derin uykudayken uyandırılmaktan nefret ederim. Ayılana kadar ne yaptığımı hatırlamam ama uyandıran için çok kötü olduğunu biliyorum.( Tecrübeyle sabit )
- Puzzle yapmayı çok severim. Bu zamana kadar yaptığım puzzlelerle küçük bir sergi açabilirim
- Parfüm, sabun , mum üçlüsüne bayılırım. Ucuz kokuları hemen tanırım ve nefret ederim.
- Çocukları , yaşlıları ve onların dünyasında olmayı çok seviyorum.
- Kafama koyduğum şeyi önünde ölümüm olsa da yapmayı isterim ve yaparım da.
- Her cümlesi paraya dayanan insanlardan nefret ederim
- Marka düşkünleri de kara listemde en baş sırada yerlerini alırlar
- Dizi izlemem ancak Şaşıfelek Çıkmazı ve Yeditepe İstanbul dizilerinin yeri hep ayrıdır bende.
- Gizli yüz, her çocuk özeldir, phantom of the opera bende en çok iz bırakan filmlerdir.
- Kitaplarla olan dostluğumu bilmeyen yok sanırım.
- Atatürk aşığıyım , onun sevgisini hiçbir sevgiye de değişmem.
Gelelim mimlediğim arkadaşlarıma
Renkli Pasta Sepeti
Haber Seyri
Sürpriz Misafir
Beyaz Begonvil
10 Aralık 2015 Perşembe
10 Aralık ilk Türk Kadın Mitingi
30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesi'ne göre ülkemizin her yeri düşman güçler tarafından işgal edilmiş, Türk Milleti insanlık tarihinin en ağır mezalimi ile karşı karşıya kalmış, evleri yıkılmış ırz ve namusları ayaklar altına alınmıştır. Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasıyla birlikte başlayan kurtuluş mücadelesine, hiç işgal görmediği halde en çok destek veren illerin başında Kastamonu gelmektedir. Anadolu'da kurulan Müdafai Hukuk Cemiyetleri, Kuvai Milliye ruhuyla ülkenin kurtuluşunda önemli rol oynamıştır. Kastamonu halkı da bu ruhu sonuna kadar benimsemiş, Halime Kaptan'ı , Şehit Şerife Bacı'larıyla kadın erkek cephe önünde ve gerisinde bir olmuşlardır. Kastamonu'lu Kadınlar ülkede yaşana vahşeti protesto etmek için 10 Aralık 1919'da İlk Türk Kadın Mitingi'ni de düzenlemeleri ile tarihe altın harflerle adlarını yazdırmışlardır.
Kastamonu Kız Muallim Mektebi bahçesinde toplanan 3000 'den fazla Kastamonu'lu kadın ülkemizin işgalini yapılan insanlık dışı vahşeti şiddetle protesto etmişlerdir. Mitingi Tertip komitesinde;
1- Zekiye Hanım ( Polis Müdürü Halil Bey'in eşi)
2-Kamuran Hanım ( Defterdar Ferit Bey'in eşi)
3-Saime Hanım ( Sağlık Müdürü Ferruh Bey'in eşi)
4-Bedriye Hanım (Maarif Müdürü Talat Bey'in eşi)
5- Münire Hanım ( Vilayet Mektupçusu Fuad Bey'in eşi)
6- Refika Hanım ( Fırka Kumandanı Miralay Osman Bey'in kızı)
7- Neyyire Hanım ( Reji Müdürü Ömer Bey'in Kızı )Görev alan kadınlardı.
Mitingde tertip komitesi başkanı olarak Zekiye Hanım ve okul müdiresi, müdür yardımcısı hanımlar birer konuşma yapmışlardır.
Zekiye Hanım konuşmasında şunları söylemiştir.
"Kardeşler, hemşireler!
Not:Resimler Alıntıdır.
7 Aralık 2015 Pazartesi
6 Aralık 2015 Pazar
MS 2150
Günlerdir bir umusamazlık, vurdum duymazlık , boş vermişlik bir atalet tüm bedenimi sardı. İlaçların etkisiyle idrak yollarım tıkandı. Elime kitap alamaz oldum . Benim için çok özel birinin " bak bunu mutlaka okumalısın" diye hediye ettiği kitabı istemeye istemeye okumaya başladım . Okudukça kitap beni içine çekti çekti. Olayları adeta ben yaşar oldum . Rüyalarım kitaptan bir sayfa gibi karşıma çıktı.1976'da psikoloji alanında ihtisas yapan Jon rüyalarında tekamül ederek 2150 yılının içinde kendini bulur. Mikro toplumun günlük hırs, kin , öfkelerine karşılık , sevgiyle yoğrulan makro toplum arasında git geller yaşayarak bu dünyada olma amacımızı yeniden sorgulatan ,farkındalığı artıran akıcı bir dilde tekrar tekrar okunası tadda kitaplığımda baş köşede yerini aldı bile. En kısa zamanda yeniden ve yeniden okunmak üzere. Meraklısına şiddetle tavsiye edilir. " İsteyin size verilecek;arayın,bulacaksınız;kapıyı çalın,size açılacak."
3 Aralık 2015 Perşembe
2 Aralık 2015 Çarşamba
Çocuk İhmali ve İstismarı
Bir haftadır , çocuk ihmali ve istismarı seminerine katılıyorum. Toplumumuzda çok rastlanan ama ortaya çıkarılması da bir o kadar az olan bu konu, her gün içimde ayrı bir yara açıyor. Her akşam eve gittiğimde öğrendiğim yeni bir durum , yeni bir bilgi beni duygu denizinde fırtınaya tutulmuşcasına sarsıyor. Bu konuda her bireyin bilinçlenmesi ve farkındalık yaratılması çocukların sağlıklı bir toplumda yaşayabilmeleri için şart. Tabiki en büyük görev de biz öğretmenlere düşüyor. Bazen ailede basit gibi görünen aşağılayıcı bir sözün çocukta çok derin izleri olduğu malesef ki görmezden geliniyor. Çocukların en temel hakkı bütün gelişimlerini destekleyen,güvenli bir ortamda yaşamalarıdır.
29 Kasım 2015 Pazar
Lüküs Hayat
Son zamanlarda rahatsızlığımı duyan , duymayan bütün arkadaşlarım dostlarım üzerime ayrı bir titrer oldular. Meğer ne çok sevenim ne çok dostum varmış benim. Gerçek arkadaşlıklar dostluklar da zor günler de belli olurmuş diye boşa dememişler. Hafta içi ayrı programlar, yemek davetleri, hediyeler hafta sonu ayrı program. Beni mutlu etmek için elleinden geleni yapıyorlar. Bu gün de Lüküs Hayat Opereti için bilet almışlar. Günler öncesinden defalarca haber verdiler mutlaka gelmem için. Gelmez olur muyum hiç. Lüküs Hayatı ilk tv de çocuk yaşlarımda izlemiştim ve etkisinde kalmıştım. Zihni Göktay ve Suna Pekuysal'ın müthiş oyunculuğu beni büyülemişti. Eskişehir Şehir Tiyatroları oyuncularının mükemmel performanslarıyla yeniden sahneye konulan operet , çocukluk günlerimden bir sayfayı bana yeniden açtırdı. Ama nedense gözüm Suna Pekuysal'ı , Zihni Göktay'ı aradı. 1933 yılında Cemal Reşit Rey tarafından bestelenen operet , Türk Tiyatrosunun klasikleri arasındaki yerini almıştır. 1930 yılında Muhsin Ertuğrul , seyirci azlığı ve ödenek yokluğundan kapanmayla karşı karşıya kalan şehir tiyatrolarına müzikallerle seyircinin ilgisini çekmek ister. Cemal ve Ekrem Reşit Rey kardeşler tarafından sahneye konulan müzikalin bazı şarkılarının Nazım Hikmet tarafından yazıldığı söylenmektedir. Türk Halkının batı toplumuyla yüzleşmesinden ortaya çıkan gülünçlükleri konu alan Lüküs Hayat 1985 yılından itibaren aralıksız sahneye konulmuş 2009 ' da 25. Yılı kutlanmıştır.
şişli'de bir apartıman
yoksa eğer halin yaman
nikel-kübik mobilyalar,
duvarda yağlı boyalar
iki tane otomobil
biri açık, biri değil
aşçı, uşak, hizmetçiler
dolu mutfak, dolu kiler
hanım gider, sen gidersin
gündüzleri çaydan çaya
gece olur, davetlisin
ya dineye ya baloya
hey
lüküs hayat, lüküs hayat
bak keyfine yan gel de yat
ne güzel şey
oh ne rahat
yoktur eşin lüküs hayat
24 Kasım 2015 Salı
Öğretmen’lik
15 Kasım 2015 Pazar
Gelin Cuması
Not: Resim annemin kına gecesinden
10 Kasım 2015 Salı
Mustafa Kemal Atatürk'üm
8 Kasım 2015 Pazar
Çok yakarmış güneşin solgunu
5 Kasım 2015 Perşembe
Annelerin Akıllı Seçimi: TODİZOO Oyuncakları
Bebekler için oyuncak seçme işi anne babalara düşüyor. Minikler, hem gerçek dünyayı hem de kendi yetenek ve becerilerini önce oyuncaklarla keşfetmeye başlar. Doğal olarak oyuncakların onların gelişiminde rolü çok önemlidir. Oyuncak alırken aradığımız özellikler aslında çok net. Eğitici, eğlendirici ve onlar için tamamıyla güvenli olmaları en önemli özellikler.
Bebekler için oyuncak alırken en önemli kriter, güvenilir markaların oyuncaklarını almak olmalıdır. Sık sık ağzına götüreceği, birlikte uyuyup yemeklerini hatta banyosunu paylaşmak isteyeceği oyuncaklarının ona zararlı olabilecek bir materyal, boya ya da aksesuar içermediğinden emin olmanın tek yolu tercihlerinizi güvenilir markalardan yana yapmak. Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu da seçtiğiniz oyuncakların onların gelişimine de katkıda bulunması. Yapacağınız doğru oyuncak seçimlerinizle her gün hayat ve kendisiyle ilgili yeni şeyler öğrenen bebeğinize büyüme macerasında yardımcı olabilirsiniz.
Tüm bu özellikleri bir arada bulabileceğiniz Todizoo oyuncaklarını inceleyerek, bebeğinizin yaş ve ihtiyaçlarına en uygun olanları tercih edebilirsiniz.
TODİZOO MÜZİKLİ ÇINGIRAKLAR: Bu sevimli arı ve kelebek çok marifetli. Minik parmakların kolayca basabildiği düğmesi eğlenceli melodiler çalıyor. Ses efektli kanatları ve boncukları ile hem bir çıngırak hem de dişlik olan kanatları tam kaşınan dişlere göre. Üçüncü aydan itibaren tüm bebekler için tercih edilebilir.
TODİZOO EMEKLEME BÖCEĞİ VE TOSBAĞA: Emekleme nasıl da heyecan verici bir dönem değil mi? Şimdi emekleme çalışmalarına yardımcı olacak iki sevimli arkadaş var. Todizoo’dan Emekleme Böceği ve Tosbağa üstüne basınca ilerliyor, bebeğiniz de onları hevesle takip ediyor. 12 ay ve üzeri bebekler için tam bir emekleme yardımcısıdır.
TODİZOO ARKADAŞIM SERİSİ: Todizoo’nun bu şirin oyuncakları basıldığında ışıklı düğmeleri ile melodiler çalıyor, “ABC” ve “123” ve birbirinden sevimli kısa cümleler söylüyor. Minikler bu arkadaşları onları çok eğlendirdiği için seviyor, biz de onların el-göz koordinasyonlarını güçlendirip sebep-sonuç ilişkisini öğrenmelerine yardımcı oldukları için seviyoruz. Üçüncü aydan itibaren tüm bebekler içindir.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
3 Kasım 2015 Salı
Sağlık İçin
Dünkü meşakkatli doktor kontrolümden sonra bugün de dahiliye doktorumla randevum vardı. Uzun bir bekleyişten sonra aç bilaç doktorumla görüşme fırsatım oldu. B12 değerlerimin çok düşük olması nedeniyle ve genel değerlendirme yapmak için kan tahlili isteyince mecbur laboratuvarda iki tüp elimde sıramı beklemeye başladım. Ağlayan çocuklar , canı yanan teyzelere bakarken halleri nedense bana komik geldi. Taa ki bana sıra gelene kadar. Daha önce defalarca kan vermeme rağmen nedense bu sefer damarım bulunmamak için elinden geleni ardına koymadı. Sağ kol , sol kol yok yok. Nereye gitti bu damar. En iyisi el üstünde tutalım sizin asil kanınızı dediler el üstünden aldılar. Canımın yanmaması için elinden geleni yapan hemşire hanım bir kere daha kalbimi fethetti. Genelde anlayışlı hemşireler parmakla sayılacak kadar az olduğundan bu tatlı hemşireye bayıldım bayıldım. Sonuçların iyi çıkması yüreğime su serpti ama B12 iğnelerine devam. Aynı düzende herşeye dikkat ederek kontrollü olmaya devam. Sağlık bu şakaya gelir yanı yok. Özellikle de ruhumun çook ama çok dinlenmeye ihtiyacı var.
2 Kasım 2015 Pazartesi
Ruhum çok yorgun
1 Kasım 2015 Pazar
Ben oyumu kullandım
29 Ekim 2015 Perşembe
Cumhuriyet Bayramı'mız
25 Ekim 2015 Pazar
Bir yastıkta 55 yıl
20 Ekim 2015 Salı
Saman Zaman İçinde
15 Ekim 2015 Perşembe
Gelin mi Kaynana mı ?
Bu resmi ne zaman görsem huysuz aksi bir kaynana , taze , tecrübesiz , sultanlara selam vermeyen bir gelin görürüm. Gelin kaynana geçimsizliği sanki bu resimde anlamını bulmuş.Kaynana-gelin anlaşmazlığına dair ilk veriler 4 bin yıl öncesine kadardayanıyor. “Bundan 4 bin yıl önce yaşayan genç bir kadın, kocasına gönderdiği çivi yazılı mektupta: “Annenden çok çekiyorum. Bir an önce dön ve beni bu kadından kurtar” diye sesleniyor. Yüzyıllardır süregelen gelin kaynana çatışması , toplumun insanlara yüklediği misyonların ön yargıları desteklemesi nedeniyle günümüz toplumunda da devam etmektedir. Kırsal kesimden , kent yaşamının evine kadar her kesimden ailenin bazen kötü sonuçlar doğuran çatışmaları mani , fıkra , şarkı , masal , atasözleri , filmler ve ninnilere konu olmuştur. " kızım sana söylüyorum gelinim sen işit" deyimi günlük yaşamımızda hala kulanılmaktadır.Peki nedir bu bitmez tükenmez çatışmanın sebebi? Kayınvalidenin yaşı gereği" tecrübeliyim , herşeyi ben bilirim , gelin bana hürmet etmek zorunda oğlumu yıllarca baktım büyüttüm el kızı aldı , ben büyüklerimden böyle gördüm" tavrı mı ? Yoksa gelinin sadece eşiyle kurduğu yeni dünyada bağımsız olma isteği mi ? Gelin kaynananın bazen tatlı bazen sonuçları boşanmaya kadar varan çatışmaları sırasında arada kalan damada ne demeli peki ? Hele ki iki taraf arasında denge unsuru olamıyorsa vay o damadın haline dedirtir insana . Bazılarından çok duyarız " o benim gelinim değil kızım " diye . Söyleyişinde bile bir eğretilik bir samimiyetsizlik hissi bırakır kişide. Hiç kimse öz evladının yerine geçemeyeceğini bilir ele güne karşı iyiymiş izlenimi yaratmak ister. Bunun yanında tabiki istisnalar var . Buradaki en büyük neden de iki tarafın birbirini olduğu gibi kabul etmesi , düşüncelerine saygı duyması ve en önemlisi empati kurmayı bilmesinde yatıyor . Çevremde gördüğüm gelin kaynananın iyi ilişki içinde olduğu ailelerde en az bir tarafın özverili olup , kusurları görmezden gelerek , büyüğe ya da küçüğe saygı duyarak, damadın iki tarafı da idare etmeyi bilmesi sorunları minimuma indiriyor. Gelin kaynana çatışmaları edebiyatımızda geniş bir yer sahiptir. İlk görev yerim Kastamonu'da özü bozulmamış Anadolu insanının yüzyıllardır süre gelen Geleneklerimizi hala devam ettirdiklerini gözlemlemiştim. Yüzümde hoş bir tebessümle dinlediğim kavgayla başlayan sonu tatlı biten atışmalarından örnekle Kastamonu'nun güzel insanlarına selamımı gönderiyorum.
KAYNANA GELİN
Kayınnayım bakarım Herşey yaparsın kaynana
Kız görmeğe çıkarım Beşli takarsın kaynana
Eğer kız beğenirsem Daha kırkım çıkmadan
Böyle hilaf olmadı Karışma benim modama
Kaynananla uğraşma Saçlarını yolarım
Daha kınan solmadı Gözükürüm adama
Seni evden atdurun Oğlun bensiz yatamaz
Altunları satdurun Altınları satamaz
Akşam oğlun gelince Ben oğlunu kandırdım
Sana dayak atdurun Bana dayak atamaz
Seni düzenci seni Evinin önünde arı
Hani severdin beni Entari giymiş sarı
Dilin tut hanım gelin Sen beni eve koyma
Gel enne deyve bana Tatlı söyle sözünü
Kanım kaynasın sana Sat evdeki kızını
Böyle durgun durulmaz Karışmazsan işime
Oturalım yan yana Öperim gül yüzünü
Herşeye karıştı elim Canımdan bıktım ana
Benim de durmadı dilim Canını sıktım ana
Hakkımı helâl ettim Hakkını helâl eyle
Kızımdan tatlu gelin Hatırın yıktım ana
11 Ekim 2015 Pazar
Soğudum
6 Ekim 2015 Salı
Bir Avuç Alıç
Çocukluğumda , mahallelerin , komşulukların daha bir sıkı olduğu , semt pazarlarının köyünden ekip biçtiğini getirip küçük tezgahında satan özü bozulmamış köy insanının olduğu yıllarda ,her hafta mahallemize kurulan pazara annemle giderdik. Sonbaharda pazarları daha bir severdim. Sıcak renklerin her tonunu gördüğümüz meyve ve sebzeler güneşin solgun yüzüne inat içimi ısıtırdı.Elma , nar, ayva, armut,havuç, karnabahar,pırasa,ıspanak tezgahlarının arasında köy dağlarından toplanıp , pamuk ipliğine dizildikten sonra tezgahta yerini alan sarılı kırmızılı alıçları bir mücevher kolye gibi hayranlıkla izlerdim. Bir dizi alıçtan kolye alıp boynuma takıp tek tek kopararak yemeye başlardım.Damağımdaki tatlımsı lezzet hemen bitmesin diye yavaş yavaş yer keyfini çıkarırdım. Alıçtan yapılmış kolyelere evimize çok yakın ilkokulumuzun önünde de görürdüm.Çocukluğumun en saf yıllarınn bu unutulmaz lezzeti ve kokusu ,buruk sevinçler yaratır yüreğimde.Şimdilerde her gün televizyonlarda alternatif tıp uzmanı diye ekranın baş köşesine kurulan amca ve teyzelerin faydalarını saymakla bitiremedikleri alıç , sanki yeni görücüye çıkmış genç kız gibi daha bir önemli olmuş . Halbuki doğa anne her mevsim dağlarında , bahçelerinde öyle güzellikler sunuyor ki , bunları başkaları söylemeden kıymetini bilip , her şeyi zamanında ve en doğalını yemek gerekiyor. Köy insanının daha sağlıklı ve uzun ömürlü olmasının ilk şartlarından biri de bu meyve ve doğal yiyeceklerle beslenmesi oluyor. Hafta sonu köy ziyaretinde bulunma fırsatımız olunca , sürülmüş tarlaların ortasında bir alıç ağacı bulmanın keyfiyle bir avuç da olsa toplama şansı yakaladım.Bizden önce çobanların , köylülerin topladığı alıçlardan geriye kalan bir kaç taneydi nasibimize düşen. Çok çok toplayabilseydim, eski günlerdeki gibi ipe dizip boynuma asacaktım alıçtan kolyemi. Bu sefer bir avucuma sığdırdığım mercan taneleri kadar kıymetli alıçlarımı kokusunu içime çeke çeke , tadına vara vara tek tek yedim , çocukluğumun sonbaharlarına gönderme yaparak.
-
Merhaba Cafeciler. Bugün kahvemizin yanına güze bir türkü eşlik ediyor. belki ilk defa duyduyğunuz belki de aa ben biliyordum dediğiniz. ...
-
Kuşkusuz ki mutfaktaki en büyük yardımcılarımız kullandığımız araç gereçlerdir. “Alet işler el övünür” demiş büyükler. Doğrama ,kesme,par...
-
Selam Cafe dostları Evet doğru duydunuz Tigris 10 bin bakımına girdi. tatil dönüşünden beri eski sıkıntıları nüksedip de dayanılmaz b...
-
Her gün işe gidip geldiğim güzergahta çevredeki ağaçları yerdeki otu, ağaçtaki kuşları incelemeyi çok seviyorum. Yol üstünde bir de okul va...
-
Selam Dostlarım Sabaha kadar uykusuz ve bol gözyaşlı geceden sonra biraz sakinleşebildim. Hayırdır Tigris dediğinizi duyar gibiyim. D...
-
ANAHTAR Eski bir anahtar, yılların yükünü taşıyan bir kapıyı aralamak için bekler. Paslanmış dişleri, her biri ayrı bir zamanın izini taşı...
Öne Çıkan Yayın
Yalnızlığa Dair
Birine bağlanamayacak kadar kalabalık yalnızlıklarım var benim . Tigris