31 Ocak 2016 Pazar

Kadın Demek : Mim



 Sevgili Berika , Kore Fenomeni  Sağlıklı Yaşam Gurusu ( kendisinden çok özür dikerim unuttuğum için ) dostlarım  kadınlarla ilgili bir mimde beni de katılmaya davet etmişler. Öncelikle dostlarıma çok teşekkür ederim.
   Kadın olmanın zorlukları ile mücadele ettiğimiz bir toplumda çalışan , üreten ,emekçi kadın olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bir o kadar da zorlukların üstesinden geliyorum,hemcinslerim gibi. Kadın vahşetlerinin her geçen gün arttığı bir ülkede arkadaşlarım gerekli yayınları yeterince yaptılar. Bu konuya ben de başka bir pencere açmak istiyorum.
   Bu ülkede kadın demek  yeniden varolmamız demek ,Zübeyde Hanım demek. Kurtuluş Savaşı demek. Savaşta erinin arkasında bir yürek olmak demek. Şerife Bacı ,Nene Hatun, Halime Çavuş , Erzurumlu Kara Fatma , Hafız Selman İzbeli,Gördesli Makbule Hanım, Binbaşı Ayşe olmak demek. Savaşın vahşetine ses çıkarmak İlk Türk kadın mitingini yapan Kastamonu'lu  Anadolu Kadını olmak demek. 
    Cumhuriyetimizin yüz akı ,her biri kendi alanında başarılı , Latife Hanım, Afet İnan,Afife Jale, Bedia Muavvit , Halide Edip Adıvar,Keriman Halis Ece, Sabiha Gökçen, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar , Türkan Saylan, Aysel Gürel , Suna Kan, Yıldız Kenter, Adile Naşit ,tarlada ,bahçede ,fabrikada emeğini gücünü sonuna kadar kullanan isimsiz kadın kahramanlar olmak demektir.
    Bütün güçlüklere göğüs geren ve adını unuttuğum nice kadın kahramanlarımız önünde bir kere daha minnetle eğiliyorum. Bizler bugünleri ,sizlerin varlığına borçluyuz.
     

30 Ocak 2016 Cumartesi

29 Ocak 2016 Cuma

Kahveci Güzeli


   

Her yerde karşılaştığım hemen hemen herkes şu soruyu sıkça sorar oldular.
- Bu kahve tutkusu nerden geliyor ?
    Annem bana hamileyken ,diğer kadınlar gibi erik , karpuz , turşu, tatlı, tuzlu, acı binbir güzel lezzette yiyecek varken , O tutmuş kahve aşermiş. Kahveyi kuru kuru yermiş. Daha önceki hamileliklerinde böyle bir şey yaşamamış. Benim kahve tutkum annemin karnında başlamış.
   Sonrasında, kahve şimdiki gibi her zaman herkes tarafından içilmezdi ki? Bayramda , seyranda, kız istemede vb. Ama dedemlerin evinden hiç eksik olmazdı. Hatta yeşil çekirdek kahve alınıp kavrulur, pirinç kahve değirmeninde taze taze çekilirdi. Dedem her gün bakır cezvede mangal közünde pişmiş kahvesini mutlaka içerdi. Bir gün annemler ve teyzemler bir yere gitmişlerdi. Ben de dedeme sürpriz olsun diye kahve yapayım dedim. Sekiz yaşındaki bir çocuğun kavrayacağı şekilde cezveye suyu koydum, kahveyi şekeri ekledim. Gördüğüm kadarıyla kahveyi yapmaya gayret ettim. Ama gelin görün ki kahve dupduru su gibiydi. Kahvesini çok az attığım için ölçüyü tam tutturamamıştım. Yine de dedeme götürdüm. O kadar beğenerek içti ki. Beni kırmamak için çok güzel olduğunu söyledi. Ama ben biliyordum bir yerde yanlış yapmıştım.
   Teyzemler gelince hemen sordum . " kahve nasıl yapılır lütfen bana öğretin " dedim. Teyzem de nasıl yapmam gerektiğini bir güzel anlattı. Ve ben kahve yapmaya başladım. Her seferinde dedeme daha güzel kahve yapmaya başlayınca şevkim daha da arttı. Hatta o sene bayramda kahveleri ben yapmıştım. Herkes büyük bir beğeni ile içip bana fazla fazla bayram harçlığı vermişlerdir.
   İşte o gün bu gündür kahveleri ben yapar oldum. Yirmili yaşlardan sonra da kahvenin kültürümüzdeki özel yerini daha iyi kavramaya başladım. Kahvenin damağımda bıraktığı eşsiz lezzetten bir daha da vazgeçmedim. Kahveci güzeli oldum çıktım. Her gün mutlaka bir fincan kahvemi ritüel şeklinde hazırlayıp hoş sunumlarla içmekten büyük keyif alır oldum.
    Yine Bol köpüklü nefis bir Türk Kahvesi nasıl yapılır diye sorarsanız, bana göre tarifi şudur.
Öncelikle taze çekilmiş kahve, bakır cezve, soğuk su iyi bir kahvenin olmazsa olmazlarıdır. Yapacağınız fincanla ölçülen su cezveye eklenir. Bir tepeleme kahve kaşığı( esikden kahve kaşıkları vardı, şimdilerde yok. Çay kaşığından büyük , tatlı kaşığından küçük boyda olurdu.) kahve, suya ilave edilir. Eğer sade kahve yapılacaksa başka bir şey ilave edilmez. Az şekerli yapılacaksa 1 küp şeker, orta şekerli kahve için,1.5 küp şeker, şekerli kahve için de 2 küp şeker ilave edilir. Tabiki bu ölçüler orta boy fincanlar için geçerli. Sonrasında ben hiç karıştırmadan direkt çok kısık ateş üstüne cezveyi koyuyorum.su kaynamaya başladıkça kahve de içinde karışıp köpüklenmeye başlayınca bir seferde fincana boşaltıyorum. Ve köpüksüz olma şansı olmuyor. Ama bir kaç kişilik yapıyorsam , kahve kabarmaya başladığında köpükleri kaşıkla alıp fincanlara bölüştürüyorum. Kaynayınca tek seferde fincanlara alıyorum. Genellikle bu yöntemle bol köpüklü kahve yapıyorum. Ama bazen kahve köpüksüz olabiliyor. Bu da kahvenin taze olmaması ya da iyi kalite kahve olmadığını gösteriyor. O yüzden bildiğim yerden taze çekilmiş kahve almaya dikkat ediyorum. Paketlenmiş kahveleri mecbur kalmadıkça kullanmıyorum.
   Haydi siz de  şimdi bol köpüklü bir kahve yapın , her yudumunda kırk yıllık hatırımız olsun.

27 Ocak 2016 Çarşamba

Patatesli Kolay Çiğköfte


Bugün misafirim var. Hanımların misafir öncesindeki meşhur telaşındayım . "Ne yapsam ne yapsam "diye düşünürken uzun zamandır yapmadığım bir tarif aklıma geldi. Patatesli kolay çiğköfte. Çok sevilen bu tarifim için hemen kolları sıvadım.

Patatesli Kolay Çiğköfte

Malzemeler:
2 orta boy haşlanmış patates
1.5 su bardağı köftelik bulgur
3 diş sarımsak
2 yemek kaşığı salça ( domates- biber)
Tuz
Karabiber
Pulbiber
Kimyon
1 demet maydanoz
Yarım bağ yeşil soğan
Zeytinyağı
Limon
Marul

Yapılışı:
  Patatesler haşlanıp ezilir. Bulgur sıcak suyla ıslatılıp soğuyana kadar bekletilir. Patates ,ıslanmış bulgur ,salça,  dövülmüş saromsak,baharatlar ve tuz karıştırılıp iyice yoğrulur. En son yeşillikler limon ve yağ karıştırılarak yoğurma işi bitirilir. Servis tabağına marullardan hazırlanan yuvalara çiğ köfteler şekil verilerek konur. Limon dilimleriyle süslenir.

Baharatlar ve tuz damak tadınıza göre ayarlanmalıdır. Çiğ köfte acı olduğundan  ve bir acı sever olarak ,pulbiberi normalde fazla koyarım. Ancak misafirlerimin çocuklarını düşündüğümden çok acı yapmadım. En azından bana göre acı değil . Tadına baktım nefis nefis 

25 Ocak 2016 Pazartesi

Nostaljik Pazartesi 7: Medeni İnsan

 
   Bu yazıyı geçen sene kaleme aldığımda bloğumda değişimlere gitmiş ve yeni dostlar kazanmak için blog keşif etkinliklerine sıkça katılıyordum. Keşfettiğim blogların birine bıraktığım bir merhabanın kabahat olacağını nereden bilebilirdim ki ? Üstelik blog sahibinin değil de arkadaşının kaba tavırları beni yanlış anlamaları , çok derin üzüntü hissetmeme sebep olmuştu. Kendini kitap yorumcusu olarak gösteren , akıllarınca okuyup , hikayeler yazdıklarını ve bu yüzden ayrıcalıklı olduklarını gösteren blog sahibeleri yeni birini kabul etmemekle birlikte bloggerin tek sahipleri gibi davranmaları içlerindeki ego patlamasının dışa vurumundan başka ne olabilirdi ki? 
    Bu gün kazandığım gerçek dostlarıma bakıyorum da doğru yolda olduğumu bir kere daha anlıyorum. Bütün  dostlarıma sevgilerimi gönderiyorum .

   Duygularımın denizinde fırtınaya tutulmuş kalbimin sesini susturamadığım bir gündeyim yine . İdeolojik fikirlere , etnik kökene , dine, kültür düzeyine , ekonomik  güce , bulunduğumuz şehre vb. Göre gruplara bölünmüşüz , önyargıların sardığı düşüncelerimizle bizden olmayanı kabul etmemek , dışlamak için elimizden geleni yapıyoruz . Artık bir "merhaba" demenin bile büyük kabahat hakaret görüldüğü insan topluluklarıyla karşı karşıyayız . Fuzuli'nin "şikayetname'sindeki gibi "Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler. " peki nedir bu içimizdeki dışlama arzusu , nedir insanları paylayarak egomuzu tatmin duygusu? Paramızla, mevkimizle , eşyalarımızla büyüklenme tutkusu? Kimse kimseyi beğenmek zorunda değil , ama kimsenin kimseyi hor görmeye dışlamaya hakkı yoktur olamaz da .Zamanında  defalarca tek yürek olmuş bir milletiz, peki ne oldu da tahammül düzeyimiz kalmadı ? Binlerce yıllık kültürün barındığı Anadolum bu insanlar sana yakışmıyor.Zaman birlik olma bir olma zamanıdır. Bazen düşünüyorum ve daha iyi anlıyorum ,hakiki dostlarımın hep yabancı milletlerden olmasının nedenini . Önyargısız , samimiyetinden  zerre şüphe etmediğim , bir gün paylaşımlarımı görmeyince hemen telaşlanan,dünyanın öteki ucundan duygularımı , sevinçlerimi , kaygılarımı hisseden sevgili dostlarım .Gerçek medeniyetin yolu ancak ve ancak insana verilen değerden geçer.

23 Ocak 2016 Cumartesi

Bakır Tencerede

 
 Siz hiç bakır tencerede pişen yemeğin sunduğu lezzet şölenini damağınızda hissetiniz mi ? Ben bu konuda çok şanslıyım. Çocukluğum bakır tencerede pişen birbirinden enfes lezzetlerde yemeklerle geçti .
   Karadenizde kız çeyizinin olmazsa olmazı bakır tenceredir. Annem de karadenizli olduğu için boy boy bakır tencereler,tavalar,sahanlar, süzgeç çaydanlık, güğüm ,ve hatta ve hatta bakır mangal çocukluğumu süsleyen en güzel mutfak eşyalarıdır. 
   Tatilleri anneannemin üç katlı ahşap evinde geçirirdik. Mutfakta ceviz dolaba en büyükten en küçüğe doğru sıralanmış gümüş gibi pırıl pırıl kalaylanmış dövme bakır tencereler, her gün sıralandıkları yerden yapılacak yemeğin cinsine göre alınır ve tertemiz yıkandıktan sonra tekrar aynı düzende yerine konurdu. Bir tek en büyük boy tencere yerinde sabit dururdu. Senede bir aşure  ya da  incir reçeli yapılırken bu tencereye ihtiyaç duyulurdu. Bu yüzden bu tencere genellikle ekmeklik olarak kullanılırdı. Mis gibi Trabzon somunu her sabah tarihi fırından el yakacak sıcaklıkta alınır ,kahvaltıda tereyağına  ve incir reçeline eşlik ederdi.Kalan ekmekler bayatlamasın diye tencerenin içinde muhafaza edilirdi. Ekmeğin üstündeki simiti kıdırdatmak en büyük keyfimizdi. İşte o zaman o kocaman kapak usulca aralanmaya çalışılır ,ama çok ağır olduğu için her seferinde kapak hızla tencerenin üstüne düşerdi. 
   Kış tatillerinde salonda kuzine yanardı. Bakır çaydanlık güğüm ve  bakır tencere de üstünden eksik olmazdı . Genellikle karalahana çorbası tıkırdardı ağır ağır. Ya da bol acılı lahana sarması olurdu tencerede. Fırın kısmına da kabuklu fındık ya da patates yine bakır tepsilerde sürülürdü. Gelen misafirlere ikram etmek için.
   Mevsimine göre alınan balıklar bir güzel ayıklanıp yıkandıktan sonra bakır süzgeçe alınıp suyunu süzmesi için bekletilirdi. Sonra kocaman bakır balık tavasında mısır ununa bulanmış balıklar çiçek gibi dizilip az yağda çevrile çevrile pişirilirdi. Tersini çevirmek için tavanın düz kapağı kullanılırdı. 
   Kulaklı denilen iki tarafı kulplu bakır kapların büyüğünde balık buğulama ,biraz küçüğünde kuymak , en küçüğünde ise kazkaldıran denilen ,imansız peynire yumurta kırılırdı. 
   Bakır mangala alınan közde dedeme bakır cezvede kahve sürülür, altın yaldızlı porselen fincanda sunulurdu. 
   Anneannem kış gününde vefat edince o büyük boy tencerede bu sefer un helvası için çıktı ortaya. Bakır mangalda yavaş yavaş  saatlerce ezilerek yapıldı. Onsuz onun eli değmeden ,yapıldığından mıdır nedir bir daha aynı lezzeti vermedi hiçbir bakır tencere yemeği.
   Annem gelin olurken , bakır tencereler annemin çeyizinde de yer almış . Annem yıllarca kullandı bakır tencerelerini . Ancak kalay sorunu nedeniyle yerlerini önce alüminyum , emaye , çelik ve teflon malzemeyle yapılan mutfak araçlarına  bırakmak zorunda kaldı bakırlar ve onunla pişen eşsiz lezzetteki yemekler ,çocukluğumun güzel günlerinde tadı damağımda, enfes kokuları burnumda kaldı.
   Şimdilerde evimin baş köşesinde anneannemin  hatırasını senede bir aşure için çıkarıyorum . Çocukluk günlerime yeniden döndüğümü hissederek.

22 Ocak 2016 Cuma

Tatil Başladı


  Bir dönemi daha başarıyla bitirdik. Çok şükür ki minik meleklerimle sorunsuz geçti günler.
   Başlangıçta ,her ne kadar benim için çok zor bir ,1.5 ay geçse de kendimi çabuk toparladım . Herşeyime çok dikkat ettim . Bunda miniklerimin payı çok . Onlar için kendimi bırakmadım . Neyse ki o kötü zamanlar geçmişte kaldı. Umarım bir daha da uğramaz bana sıkıntılı günler. 
   Şimdi tatilin keyfini çıkarma zamanı. Günlük mutluluklarla iki haftayı doldurmalı, bol enerji toplamalı. 
  Büyün öğrencilere ve eğitimci arkadaşlarıma iyi tatiller diliyorum .

21 Ocak 2016 Perşembe

Bugün de Böyle


  Dün akşam hafiften başlayan , gece şiddetini artıran kar sonunda şehrimize teşrif ettiler. Ağaçlar, toprak , çocuklar kara doydu mu? Hayır . Daha yağması gerek. Buna da şükür diyelim . Ama devamı gelmeli ki kıtlık olmasın.
   Gece milli eğitimde ve müdür beyden gelen mesaj üzerine okulların tatil olduğunu öğreniyorum. Ama sabah aynı saatte kalkmaya alışınca gün çok erken başlıyor. Daha alaca karanlık her yer bembeyaz . Hava iyiden iyiyye soğuk. Her mevsimin güzelliği başka . Kışı da seviyorum. Soğukta zor durumda olanları düşünerek üzülüyorum ama.
   Yine de çocuklar için büyük bir keyiftir kar.  Bir heykeltraş edasında nasıl da güzel yaparlar kardan adam  adını verdikleri sanat eserlerini. Ah bir de  başkaları gelip de yıkmasa da günlerce bahçelerde gelip geçenleri selamlasalar. Çocukların çığlıklarına bakılırsa kartopu savaşı başlamış görünüyor. Aman teyze uzaktan git uzaktan . Şimdi sana isabet edecek bir tanesi de.  Minik serçeler de ortak olmuş bu oyuna nasıl da havalanıyorlar birden .
  Çalışan insanın  günlük rutini dışında zamansız evde olması da ,ne yapacağını şaşırmasına neden oluyor. Benim için yapılabilecek en güzel şey , bahçedeki çocukların heyecanına ortak olup onların mutluluğu karşısında keyifle kahvemi yudumlamak oluyor.
  Bir gün de beyazların altında kaybolup giderken perdeleri usulca kapatıp dalıyorum küçük dünyamdaki karlar ülkesinin hülyalarına.

19 Ocak 2016 Salı

Kuşlar Neler Getirmiş ?


Yeni yıl dilekleriyle ilgili yazımda da belirtmiştim 2016 benim yılım olacak diye. Yanılmadım da seneye çok şanslı başladım. Umarım aynı şansla da devam ederim . 5 Ocak 2016 tarihinde sevgili VİŞNELİKİRAZ'IN VİŞNESİ çok anlamlı bir çekiliş başlatmıştı. Tek şartı da sokak hayvanlarına yiyecek konması ve bunun fotografının çekilmesiydi. Malesef ki bu kadar anlamlı bir çekiliş yeterince ilgi görmedi. O yüzden biraz buruk sevinç yaşadım. İsterdim ki çok fazla talep olsun. Ben de annemin cam önünde yıllardır beslediği kuşlarının fotografını çekip gönderdim. Buğdaylarını hiç eksik etmeyen annemi gördüklerinde hemen camın kenarında bitiyorlar. Bana da alıştılar , bazen ben veriyorum yemlerini.
   14 Ocak'ta çekiliş sonucu açıklanınca ismimi görmekten çok mutlu oldum. Anneme koştum hemen. " Kuşlar sana hediye getirmişler" dedim . Sözlerime anlam veremeyen anneme durumu anlattım . " Bu hediyeyi senin kuşlar getirdi" dedim . En az benim kadar mutlu oldu hatta duygulandı. İnci tanelerini akıttı .
   Çok tatlı bir kutu içine yeleştirilmiş  üzerine şirin bir de not iliştirilmiş ,birbirinden güzel hediyeler bu sabah bana ulaştı.
   Güzel yürekli Selinciğime bu anlamlı çekilişi için kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum. Annem de çok selam söylüyor ve sana dualarını gönderiyor. Çok teşekkür derim.
    Diğer blogger dostlarıma da örnek olması dileğiyle. 

18 Ocak 2016 Pazartesi

Nostaljik Pazartesi 6: Kırmızı Telefon



Bak şu kırmızı telefonun  bana ettiklerine . Geçen gün müdür yardımcısının odasında görünce beni çok eskilere götürüp , güzel ve özel anıların kulaklarının çınlamasına sebep oldu. Fotografını çekmek için kullanılan son model akıllı telefona hüzünle bakıp " sen yokken ben vardım " dediğini duyar gibi oldum .Hatta öyle ki herkesin evinde de yoktum der gibiydi. Postacıların kredi kartı faturaları yerine mektup , tebrik kartı getirdikleri ,benim çocukluğuma denk gelen , dönemde öyle herkesin evinde telefon yoktu.Bunun için PTT' ye başvurulur , bulunduğunuz yere göre en az bir yıldan önce telefon sıranız gelmezdi.Bizim ilk telefonumuz bir tanıdığın bize emanet olarak verdiği numarası sayesinde olmuştu.Evin başköşesinde süslü dantel örtüsüyle yerini almış, çok  geç  ya da çok erken saatte  çalan, yürekleri ağıza getirecek zil sesiyle her seferinde korku sebebi olmuştur. Abilerimin o dönemde doğuda asker olmaları korkumuzun birinci sebebiydi.çok şükür kötü bir haber ulaştırmadı bize . Bu kırmızı güzelliğin  özel anları da hafızamda kalmıştır hep. Kısa mesajın , e postanın olmadığı bir dönemde bir kere çaldırıp kapatmak gizli şifremizdi aramızda. ( nasılsın , napıyorsun , aklımdasın manalarını yüklemekti o bir  kere çaldırıp kapatmak) . O dönemde şehirlerarası görüşme yapmak için önce santralden numara yazdırılır sabah aradığınız numara  akşam üstü ancak bağlanırdı. Telefonla konuşma adabı vardı. Öyle aklımıza estiği saatte kimse aranıp rahatsız edilmezdi.(Keşke diyorum şimdi de aynı kurala uyulsa.Bazen münasebetsiz insanlar yüzünden telefonu tamamen kapatma gereği duyuyorum).sabah 10.00'dan önce gece 22.00'dan sonra çalan telefonlar "hayırdır İnşallah " diye açılır  kötü haber korkusuyla yürekler pır pır ederdi. Bir de her numaranın bir telefon sapığı olurdu.Olmadık zamanlarda çalan ,bir umutla açılan telefon " offf yine mi? " diye kapanırdı.Bazen de yanlış numarayı çevirmiş kişi olurdu , kırmızı telefonun ahizesindeki ses.Bazı evlerde paralel telefonlar olurdu.Aynı anda iki kişi konuşma imkanı bulurdu. Kırmızı telefon bazen de bir tanıdığa şaka yapma aracı olarak da kullanılırdı. Şakayı yapan kişinin daha fazla dayanamayıp gülmesiyle şaka son bulur, her fırsatta "nasıl da işlettim seni " sözüyle şakazedeye fenalık geçirtilirdi. Görüşme bitince dantel örtüsü mutlaka örtülür , çocuklardan uzak tutmak için yüksekçe yapılan aynalı mermer telefonluklarda  bulunurdu ,yeşil krem rengi , çoğunlukla resmi kurumlarda gördüğüm siyah kardeşleri gibi.

16 Ocak 2016 Cumartesi

Yeni Bir Mim (Bloggerler Gözünden)

 
    Merhaba sevgili dostlarım.Yeni bir mimle karşınızdayım. İlk  mim etkinliğim ses getirince bir yenisini başlatmak istedim. Bu sefer bu yayını gören herkesi mimledim . Blogger dayanışmasının,  bloglarımızın daha iyi tanınması ve yeni dostluklar edinmek için çok faydalı olduğunu gördüm.  
     Mim yapan arkadaşın soracağı tek soru var . "Bloggerler  gözünden bloğum ?" Blog hakkındaki her türlü düşüncelerinizi yorum kısmında dile getirmek ve sonra aynı soruyu kendi bloğunuzda sormak olacak. Burada yine amaçlanan blogların dayanışmasıdır.
    O zaman ilk olarak ben soruyorum :
           Bloggerler gözünden Cafe Tigris ?
Cevaplarınızı merakla bekliyorum , sevgiyle..

15 Ocak 2016 Cuma

Scholl Velvet Smooth Express Ayak Törpüsü


 Ayaklarıma ne kadar bakım da yapsam topuklarımdaki sertlik bir türlü geçmiyor.Televizyonda ne zaman reklamını görsem,  *Scholl Velvet Smooth Express Pedi Elektronik Ayak Törpüsü Elmas Taneleri * " nasıl güzel bir şeydir bu " diye konuşurdum iç sesimle.* Fikrimühim *duymuş da beni , hemen adresime postalamış. Hem de pembesini elmas taneciklisini. Nasıl sevindim . Hemen paketini açıp kullanmaya başladım. Ayaklarımın bebeksi yumuşaklığa  çok kısa sürede kavuşacağı aklıma gelmezdi.  Sonrasında ayaklarımı bir güzel kremledim mis mis.Teşekkür ederim* Fikrimühim* ve * Scholl Türkiye*beni bu güzellikle tanıştırdığın için.

 11 Ocak -14 Şubat 2016 tarihleri arasında Migrostan satın alacağınız *Scholl Velvet Smooth Express Pedi Elektronik Ayak Törpüsü * size 20₺ lik hediye çeki kazandırabilir.
 Bunun için yapmanız gereken 

Kampanya tarihleri arasında(11Ocak-14 Şubat 2016) Migros'tan *Scholl Velvet Smooth Express Pedi Elektronik Ayak Törpüsü satın almak

Ürün faturasını scholl@fikrimuhim.com adresine mail olarak göndermek

Maile benim mail adresimi de eklemek ( tigrisdriver@gmail.com)

Scholl Velvet Smooth Express Pedi Elektronik Ayak Törpüsü kullananların yorumlarını merakla bekliyorum.

13 Ocak 2016 Çarşamba

Saçlarım Ondüleli

Geçenlerde kuaföre gitmiştim. Kapnın hemen yanında eski bir tanıdığı görmüşcesine yüzümde manalı bir gülümseme belirdi. Çocukluğumdan kalan anılarda ,bir de eski Türk filmlerinde kuaför sahnelerinde , aklımda kaldığı kadarıyla ;demir bigudilerle özenle sarılmış saçlara file geçirilerek , kulaklara ısıdan etkilenmemesi için plastik kulaklıklar takılarak bu ilginç makinenin içinde saatlerce kalırlardı. Bu sırada kadınlar  ellerinde moda dergisi ve sigaraları gürültüden kimseyi duymayacak halde etrafla bağlantılarını keserler ya da ağzında sakızıyla manikürcü kızın demir törpüyle manikürlerini tamamlayıp kırmızı ojelerini  sürerken etrafı meraklı bakışlarla süzerlerdi. Yıllar öncesinde bir kere benim de bu makinede saatlerce beklemişliğim vardır. Şimdilerde Mizample makineleri yılların yorgunluğuyla , yerini yadırgayan misafir gibi huzursuz, kuaför dükkanlarının bir köşesine sığınırken yerini elektrikli maşalara bırakmış , demir bigudiler ise perma için bile kullanılmaz olmuş. Kuaför dükkanları , güzellik salonlarına dönüşmüş. Yeni nesil kuaförlere "ondüle saç istiyorum" dediğinizde yüzünüze anlamsız anlamsız bakarken ;sizin internetten resmini göstererek "işte bu model " demenize karşılık"
abla sen şuna wag istiyorum desene " diye cevap verir olmuş. Alagarson saç modeli ( halk arasında aligarson ) kızların okul saçı olarak siyah önlükle birlikte çoktan tarihe  karışmış. Röfleler yerini yeşil mavi balyajlar almış. Çocuk saçı kesilirken, koltuğa konulan tahta parçası ,yerini konforlu ayarlı koltuklara bırakıp gitmiş.  Gelin saçı tarayan eski kuaförlerin adı anılmaz olmuş. gününden evvel
gelin saçı provası yapan  yeni nesil saç tasarımcıları  moda olmuş. Ensedeki saçları temizlemede
kullanılan pudralı kalın fırçalar da unutulmaya yüz tutmuş. Saçın arkasını göstermekte kullanılan altın varaklı aynalar çoktan antikacılara düşmüş. Bu mahzun ve bir o kadar  ortama yabancı kalmış mizample makinesi de beni eskiye doğru çıkardığı yolculukta yüzümü gülümsetirken , içimdeki burukluğu ile fotograf karemde yerini alarak ölümsüzleşiyor.

11 Ocak 2016 Pazartesi

Goca Usta'nın sonsuzluğa yolculuğu






Bugünkü yazımda paylaştığım Koca Usta Hayri Dev'in geçen hafta Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu az önce öğrendim. Üzüntümü anlatacak kelime bulamıyorum.Koca yürekli Goca Usta seni tanımak seni görmek benim  büyük mutluluk ve Onurdur mekanın cennet olsunSonsuzluğa doğru çıktığın yolculukta ışıklar yolunu aydınlatsın. Dünyayı sığdırdığın sevgi dolu o yüce gönlün , dumanlı yeşil gülen gözlerin ve hoş sedan bizlere miras kalsın.Bugünkü yazım

Nostaljik Pazartesi 5: Koca Yürekli Koca Usta

Yazın tatilde tanımaktan gurur duyduğum  ,dünyanın tanıdığı , Üç tel üstadı Hayri Dev gibi çok büyük bir şahsiyeti  kendi ülkesinde çok az kimsenin bildiğini öğrenmek beni tarif edilemez derecede üzdü. Nostaljik Pazartesi yazımda tekrar O'na yer vermek istiyorum.  Yazıyı okuyan dostlarımın Youtube'daki Hayri Dev belgeselini de izlemelerini tavsiye ediyorum. Sevgilerimle. 




Sabahın nemli serinliğinde yine yollardayız . Denizli Çameli istikametimiz. Dağlara doğru yükseldikçe kuru ve serin rüzgar nefes almamızı kolaylaştırıyor.Dünya Yamaç Paraşütü kupası ön mesafe yarışları uçuşlarını görmek bizlere ayrı bir mutluluk kaynağı oluyor. Çameli'nde misafir olduğumuz ev sahibinin bizim için hazırladığı sıcak ekmek , teryağı ve masaya konan her yiyeceğin kendi bahçelerinden ve doğal olması neşeli saatler geçirmemizi sağlıyor. Derenin şırıltısı ve kuşların sesleri dışında , şehirden uzakta , ağaçların koyu serinliğinde geçen zaman paha biçilemez güzellikte. İkindiye doğru serinlikte yarım saatlik uyku ile kendimizi ödüllendiriyoruz. 
Bu yörenin dünyaca ünlü üçtel üstadı Hayri Dev ile tanışma fırsatı yakalıyoruz. Dünyaya sevgi ile bakan bir çift dumanlı yeşil göz ve tatlı tebessümü eşliğinde  ezgileriyle kulaklarımızı dolduruyor. " müzik ruhun gıdasıdır, hep müzikle yaşayın " diye bana tembihte bulunuyor. Bu sevgi dolu koca yüreği tanımaktan duyduğum onur ve gururla anı ölümsüzleştirmek ve onunla aynı karede olmakla kendimi çok şanslı hissediyorum. Hayri Dev bu topraklarda yetişmiş , hiç okula gitmemiş gönül verdiği yanık kaval sesi ve üç tel sazı ile dünyaya sesini duyurmuş " koca Usta" namıyla anılan bu koca yürek "elin yapacağı herşeyi yaparım " felsefesiyle marangozluk , terzilik , ayakkabıcılık vb işler elinden gelmiş . Ancak o çoban ve müzisyenim diyerek müziği hiç bırakmamış. Taa ki 1992 yılında hayatını değiştirecek bir olay olmuştur. Fransız Jerome Cler İspanya'da duyduğu bir bağlama sesinin büyüsüne kapılarak Türkiye'ye gelmiş. Bin 500 metre yükseklikteki Çameli ve Fethiye dağlarında uzunca bir süre bu sesin kaynağını bulmaya çalışırken yörenin kültürü hakkında 350 sayfalık bir tez hazırlamış. Her yıl Türkiye'ye gelerek ustadan ders almaya başlamışlardır." Ormanlar Arkası " adlı Hayri Dev'in hayatını konu alan belgesel Frasız bir ekip tarafından çekilmiştir.Adına kürsü kurulan Koca usta bir kaç defa yurtdışına gitmiş ve  2008 'de Unesco tarafından " Yaşayan İnsan Hazinesi " Kültür Mirası Taşıyıcısı olarak seçilmiştir.Değeri belki çok yıllar sonra bilinecek koca yürekli koca usta seni tanımakla hayatımda unutamayacağım anlar yaşama gururuna eriştim . Uzun ve sağlıklı bir ömür dileklerimle.

9 Ocak 2016 Cumartesi

Tigris Pasta





Yıllar önce ani bir misafir haberiyle evde olan malzemeleri kullanarak yaptığım pastanın sonradan ,her yiyen tarafından çok beğenilip ,favorim olacağı o gün hiç aklıma gelmezdi.  Hazır kek ve çikolata sosundan başka bir de ekşi erik marmelatıyla ne yaparım diye düşündüm .    Hemen kolları sıvadım, işe koyuldum . 
Malzemeler 
1pk  kakaolu yuvarlak kek
 çikolata sosu için 
2,5 su bardağı süt
2 çorba kaşığı mısır nişastası
1 çorba kaşığı kakao
5 çorba kaşığı şeker
1 pk vanilya 
Ekşi erik marmelatı ya da farklı bir marmelat da olabilir
1 tatlı kaşığı Granül kahve
Keki kendiniz yapmak isterseniz 
3 yumurta 
3 Kahve fincanı toz şeker
3 kahve fincanı un
1 pk kabartma tozu 
1 pk vanilya
2 yemek kaşığı kakao 
Malzemeleri kek sırasında olduğu gibi çırpıp kelepçeli yuvarlak kek kalıbında 175 derecede 20-25 dk. Pişirilir.
Çikolata sosu hazır da kullanılabilir. Evde yapılacaksa sosun bütün malzemeleri çırpma teliyle karıştırılarak muhallebi kıvamında pişirilir.
Ortadan ikiye ayrılan kek granül kahve , sıcak su, süt ve şekerle hazırlanmış sosla iki tarafı da ıslatılır.  Filtre kahve ile hazırlanan sos lezzetine lezzet katıyor.Bu sosa bir çorba kaşığı vişne likörü de isteğe göre eklenebilir. Islatılmış kekin arasına ekşi erik marmelatı eşit olarak yayılır. En üste tarife göre hazırlanmış çikolata sos sıcakken dökülür ve soğumaya bırakılır. 
Dün akşam misafirim vardı. Arkadaşlarımızdan birinin doğum günü olması nedeniyle bu pastayı yapmaya karar verdim.Favori pastam yine çok beğeni aldı ben de bloğumda tarifimi paylaşmak istedim . Kahvenin yanına çok yakışan , eriğin ekşiliğinin , kahve ve çikolata sosunun birleşiminin damakta bıraktığı eşsiz lezzeti ısrarla tavsiye ederim .


6 Ocak 2016 Çarşamba

Ülkü Takvimi

   Çocukluğumda  istisnasız her yılbaşında  babam, eve Vasıf Ülkü Takvimiyle gelirdi. Eski takvimin son sayfası da koparılıp , yeni takvim sobanın arkasındaki yerine asılırdı. Asılırdı asıl asılmasına ,ama ben hemen elime alır başlardım bütün sayfaları okumaya. Önce doğum günümün olduğu sayfadan başlardım. O günün resmi tanıdığım bir şehirse çok mutlu olurdum. Sonra bütün sayfaları karıştırıp  yavrunza isim bölümünde ,adımın hangi günde olduğunu arar, bulnca da çok mutlu olurdum. Sonra ailemdeki diğer bireylerin adı var mı diye merakla incelerdim. Saatlerce vakit geçirirdim, renkli  yaprakların arasında.
   Cemreleri , koca karı soğuklarını, kırk ikindi yağmurlarını,pastırma sıcaklarını, belirli günleri, hızır ve kasım günlerini ,  değişik yemek isimlerini , hangi balığın hangi mevsim yeneceğini özlü sözleri ,Türkiye'min cennet köşelerini  Ülkü Takvimi'nden öğrenmiştim. Sonrasında dini içerikli takvimler basılmaya başlanınca evlerimizdeki yerini yitirir oldu. Yeni takvimler tatsız tuzsuz  Sadece o günkü tarihe bakmaktan öteye geçemedi.
   Bir kaç sene önce annemin aklına nerden geldiyse "Eskiden Ülkü Takvimi vardı, şimdi yok " deyince ağabeyim " hala var diyerek " ona her sene kargoyla gönderir oldu. Bu seneki takvimimiz dün gelmiş.Eski bir dostumu görürü gibi heyecanlandım.
  Bu sene 49.Yılıymış. Blogda yazı yazacağımı söyleyerek  hemen annemden kaptım takvimi. Başladım sayfalarını karıştırmaya . Tabiki önce doğum günümün olduğu yaprağı  incelemeye başladım. 10 Şubat 2016 gününde yavrunuza isim bölümünde kız: Azra erkek:Peyami yazıyor." Demek adım Azra olacakmış "diyerek güldüm. Ve her seferinde olduğu gibi acaba takvim yaprağından isim koyan kaç anne baba vardır diye düşünmekten kendimi alamadım. Ülkemizden bir fotograf kısmında Muğla Fethiye'yi görünce çok mutlu oldum. Çünkü yazın görme fırsatım olmuştu. Sonra yapraklarda adımı aramaya koyuldum. Baktım , baktım, baktım 31 Mayıs'ta adımı görünce eski günlerdeki gibi bir sevinç ve huzur  kapladı içimi. Ama annemin " hala o takvimle işin bitmedi mi? " sözü üzerine emaneti asıl sahibine teslim etmek zorunda kaldım.
   Nasılsa yeniden elime geçirip çocukluğumun mutlu günlerine göndermeler yaparak uzun uzun incelerim ,evimizin baş köşesinin  bir yıllık ,hatırlı misafirini .

5 Ocak 2016 Salı

Mim Başlatıyorum

Geçen yıl tanıştığım mim etkinliklerini büyük bir ilgiyle takip ediyorum. Mimlerle blogger dostlarımızı daha iyi tanıdığımızı düşünüyorum. Bu nedenle bir mim de ben başlatmak istedim. Bu sayede bloglarımızın daha çok insan tarafından tanınacağını düşünüyorum .Lafı uzatmadan hemen sorulara geçelim
1- En sevdiğiniz blog hangisi?
2- Bu bloğu nasıl keşfettiniz?
3- Blogda dikkatinizi çeken ilk şey ne oldu?
4- Blogda en beğendiğiniz yayın hangisi?
5-Blogda en beğenmediğiniz şey nedir
6- Blogla ilgili bir tavsiyede bulunmak isteseniz bu ne olurdu?
7-  tavsiye edebileceğiniz bloglar hangileri?

 Soruları herkesin yorumlaması beni çok mutlu eder. ve mimi yapmak isteyen herkesi davet ediyorum. Ancak yine de bir kaç arkadaşımı mimleyeceğim çünkü" yapmak isteyen yapsın" denilince  kimse üstüne almıyor ve katılım pek olmuyor . Bu yüzden kimsenin bana kırılmasını istemem, bu beni çok üzer .Bu mimde amaçlanan bloggerlerin dayanışmasıdır, sevgilerimle

1- En sevdiğim blog  olarak sevgili Nahide Zerayak'ın Renkli Pasta Sepeti isimli birbirinden nefis yemeklere yer verdiği  bloğu  favorilerimin başında geliyor.
2- Renkli Pasta Sepeti'ni Nahide Hanım'ın beni eklemesiyle keşfettim. Ve bana çok uğurlu geldi.
3-Blogda dikkatimi çeken ilk şey pespembe içimi saran renkteki logosu oldu.
4- Blogda en beğendiğim yayınTık tık
5-Blogda en beğenmediğim kısım yorumlardaki smileyler 
6- Bazen yorum yazarken sıkıntı yaşıyorum. Bunu ile ilgili bir çözüm getirilebilir mi ?
7- Tavsiye edebileceğim bloglar aynı zamanda mimlediğim blogger arkadaşlarım , hepsine sevgilerimi gönderiyorum.

4 Ocak 2016 Pazartesi

Nostaljik Pazartesi 4 : İnce Bellide

Bir efsaneye göre milattan  önceki yıllarda  Çin imparatorunun tesadüfen bardağına düşen çay yaprağının büyüsüne kapılmasıyla birlikte çayın insanoğluyla yolculuğu başlamıştır.çayın Avrupa'yla tanışması binlerce yıl sonra olmuş. Kahve tiryakisi  olan Ülkemiz  1900'lü yıllarda çayla tanışmış , sonrasında  hayatımızın başköşesinde yerini almıştır.Çay üretiminden içimine kadar bir sürü özel işlemden geçer.Bir ritüel halinde sunulur.Sabah kahvaltısından gecenin geç saatlerine kadar her an her yerde karşımıza çıkan çay değişik kültürel değerlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Çayın demlenmesi ve sunulması sırasında kendine özgü eşyaları vardır. Porselen demlik en güzel tadı yakalamak için şarttır.İnce belli zarif bir bardakta porselen çay tabağıyla ikram edilirse göz zevki de doyurulur.Gerçek çay tiryakilerinin tercihi küçük bardakta olur, çayı soğutmadan içmek için.
Rusya'dan ülkemiz kültürüne giren semaver( kendi kendine kaynayan ) ve kıtlama çay genellikle doğu illerimizde geçerliliğini halen korur. Kıtlama çay tutkunları küçük bir şeker parçasıyla üç dört bardak çay içebilmektedirler . Sabah kahvaltısından başlayarak ,hanımların günlerinde yapılan birbirinden leziz yiyeceklere ve sohbetlere eşlik eder .iş yeri ziyaretlerinde çay askısında üzeri metal tabakla örtülmüş şekilde kazan çayı olarak karşımıza çıkar.Çocuklara bardağın yarısına kadar doldurulmuş açık çay önce şekeri eritilip soğuk su ilave edilerek " paşa çayı " olarak ikram edilir.Akşam çaya misafir varsa ,kuru kuru çay ikram edemez evin annesi.yanında eşlik edecek mutlaka bir kek olmalıdır. Akşam oturmalarında Yaşlılarınki  tansiyonu, çarpıntısı , uyku sorunu gözetilerek açık ve limonlu olarak sunulur.Artık çay içilmeyeceğini belirtmek için çay kaşığı bardağın üstüne ters bir şekilde konulur.Ev sahibi nezaketinden" çayım daha var iç bir tane daha " diye ısrar eder.
Ağız tadıyla içilen bir bardak çayın üstüne yoktur.Tıpkı bir ailenin uyumlu yaşamı gibi.
Çayın alt demliği kaynanadır. Sürekli kaynar durur. Hatta dikkat edilmezse taşabilir. 
Üst demlik gelindir alt demlik kaynadıkça onunda harareti artar ama zamanlada olgunlaşır ve demlenir
Gelinin kocası bardaktır her iki çaydanlıktanda yeterince nasibini alır.
Biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin, bu nedenlede denge unsurudur.
Açık ya da demli çayın hoşa gitmemeside bundandır.
Çocuklar çayın şekeridir, tat verir. Çok şeker, çayın lezzetini bozar.
Şekersiz çaya alışanlara ise bir tanesi bile fazla gelir.
Görümce ise çay kaşığıdır. Arada bir gelir karıştırıp gider.
Kayın pedere gelince o da çay tabağıdır. Çayın demine suyuna karışmaz.
Bir kenarda lök gibi oturur. Sadece dökülenleri toplar ve çevreye zarar vermesini engeller.
Ancak ara sıra boşaltılması gerekir. Yoksa taşıp her şeyi berbat edebilir.
Çay süzgeci ailenin sahip olduğu değerlerdir. Aileyi dış müdahalelerden korur. Delikleri büyük olursa çayın tadı kaçar.
Suyu ısıtan ateş ise hoşgörüdür. O olmadan çay da olmaz.
Kısacası bir bardak çay ailedir.
Çay bahçeleri vardır, insanların ailecek gelip nefeslenebilecekleri, sıcacık salaşlığıyla günümüz kafelerine inat . Eski filmlerde Eyüp'te Piyer Loti  tepesinde tahta sandalyelerde eşsiz manzara eşliğinde yudumlarken çaylarını aşkların en ölümsüzü yaşanırmış.şairlere de ilham olmuş , buğulu bir bardak çay. 

biz çayın yalnızlığa iyi gelen tarafını da severiz…
                                                    Oğuz Atay
bir gün çay içelim seninle, çaylar benden manzara senden olsun…
                                                                             Orhan Kemal
basit yaşayacaksın basit, sanki bir gün yaşamın sona erecekmiş gibi basit, çay, simit ve peynirle…
                                                                                                                   Nazım Hikmet Ran
çay bardağında bırakılan dudak payı kadar bile uzak kalamam gözlerine…
                                                                                       Sunay Akın

Çayın yalnızlıkla başı pek hoş değildir,sohbet ister.dost ister, yaren ister. İnce bellide içtiğiniz her bardak yüreğinizdeki insanla olsun.

1 Ocak 2016 Cuma

Cafe Tigris 3 Yaşında


2013 yılının 1 Ocağında , "neden benim de bir bloğum olmasın" diyerek , hayatımın güncesinin bir özeti  ve öğrencilerimin etkinliklerine yer verdiğim velilerimi bilgilendirme amaçlı olarak  birden bire doğmuştu " Minik  Meleklerim" 2015 yılının Şubat'ında , yenilenme ihtiyacı ile ;
  "   Sevgili Blog Dostlarım, İki yıl Önce "Minik Meleklerim"le çıktığım yola "Cafe Tigris"le devam etmeyi uygun buldum. Cafe Tigris, benim hayatımın güncesi olarak gerek okulda gerekse diğer zamanlardaki yaşantımdan sayfaların yer aldığı ,sevgili dostlarımı ağırladığım , hoş sohbetlerle bir cafe sıcaklığında yayına devam edecektir.Sevgilerimle Tigris "
  2016 'ya gelene kadar bir yıla şiirler, günlük yazılar, gezdiğim yerler, okuduğum kitaplar ve daha bir sürü şey sığdırdım. 2015 ocağında 40 takipçim vardı. Bugün bakıyorum 260 yeni dostum olmuş. Çok mutluyum. Herşeyiyle benim olan bloğumla çok uzun yıllar birlikte olmak en büyük dileğimdir.

2016 Benim Yılım

2016 hoşgeldin, hoşluklar getirdin. Şöyle rahat otur. Uzun ve soğuk yollardan geldin üşümüşsündür. Çok beklettin  ama çok özlettin beni. Umutlarımı, mutluluklarımı, şanslarımı, sevdiklerimi, güzellikleri ,bütün istediklerimi sığdırabildin mi  çuvalına? 365 gününün her anı ,ayrı bir şans ayrı bir mutlulukla güzel sürprizlerle dolu olsun. Eski yıllara kulaklarını kapa lütfen. Kötülükleri, kötü insanları, hastalıkları , yalnızlkları eskilerde bıraktım. Sen umudum ol, sen ışığım ol, sen yolum ol.2016 benim yılım ol ,benim şansım ol emi.

Öne Çıkan Yayın

Yalnızlığa Dair

Birine bağlanamayacak kadar        kalabalık yalnızlıklarım         var benim .  Tigris