Hayatın tek düze yollarında savrulmuş gidiyordu.
Akşamın sert rüzgarı yüzüne çarptığında hangi mevsimde olduğunu birden anımsayamadı.
Günün yorgunluğu omuzlarına çökmüş , başı önünde küçük ve hızlı adımlarla ilerliyordu.
Sahi hangi mevsimdeydi. Tek katlı gecekondu evlerinin bahçelerine bahar gelmiş, ağaçlar çiçekteydi.
Güneşin soğuk yüzü bu kez onu yalancı baharlarla oyalayamayacaktı.
Saçlarını basit bir at kuyruğuyla toplar olmuştu. Son iki yılda artan beyazları artık kapatmaktan da vaz geçişti bu.
Amaçsızlığının diplerinde boğulup kalmış, çıkmamak için de bahaneler üretir olmuştu.
Nefes alıyor, uyuyor, yemek yiyor, işine gidiyordu ya daha fazla ne olacaktı ki ?
Kalp çarpıntılarıyla uyandığı ,kabus dolu gecelerden fırsat olursa rüyalarında bir ev görür olmuştu .
Kendine ait olduğunu bildiği ama hiç tanımadığı bir ev .
Her seferinde başka bir ev , başka başka bir ev görüyordu.
Bazen de rüyasında O'nu görüyor ve kabuslarla uyanıyordu.
Gecenin dördü'nü gösteriyordu uyandığı saat.
İki bardak su içip tekrar uykuya daldığında saat altı oluyordu.
Belki de hiç uyumuyordu, ya da hiç uyanmıyordu.
Hayatın anlamsızlığında hiç ama hiçbir şey etkilemez olmuştu yüreğini.
" Ben sana bir şey yapmadım" dan sonra , hayal çöplüğünde gezmeyeli epey olmuştu.
Nerden takılmıştı şimdi aklına bu cümle ?
Sahi hiçbir şey yapmamıştı , bir anda sıyrılıp çıkmıştı geride bıraktığı bedenin enkazından.
Gün doğmak üzereydi meçhul sıkıntılarının üstüne