Cumhuriyetiminiz 92. Yıl dönümü bugün . Hem çok heyecanlı bir o kadar hazin yüreğim. Son günlerde yaşananlar , çekilen acılar benim güzel ülkeme hiç yakışmıyor. Düşünüyorum nerede hata yapıyoruz , neyi eksik yapıyoruz ya da yapmıyoruz. Artık birşeylerin ve insanların değişme zamanı. 92 yıl öncesinde olduğu gibi sen ben demeden tek yürek olma zamanı .Nereye doğru gidiyoruz diye düşünüp ,Büyük Atatürk'ün emanetine sahip çıkma zamanı . Buruk bir sevinçle de olsa Canım vatanım Güzel Ülkem ,Türkiyem doğumgünün kutlu olsun . Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun.
29 Ekim 2015 Perşembe
25 Ekim 2015 Pazar
Bir yastıkta 55 yıl
Bugün annemle babamın evlilik yıldönümleri . 25 Ekim 1960'da attıkları ilk adımla ; dört çocuk, üç gelin , dört torun sığdırdıkları 55 yıl. Sağlık memuru olarak başlayıp sonrasında iki çocuğuyla okuyup öğretmen olan babam , gerek öğretmenlikte gerekse idarecilik yaptığı dönemlerde kendini mesleğine adamış bir öğretmen maaşıyla çocuklarının hepsini üniversite okutup mesleklerimizi layıkıyla yapmamız , dürüstlükten ayrılmamız için bizi en güzel şekilde yetiştirmiştir. Annem görmüş geçirmiş ,tam anlamıyla kendini bizlere adamış gecesini gündüzüne katmış babama her konuda destek olup bizlerin bizlerin bugünlere gelmemizdeki en büyük pay sahibidir. Bizler de iyi evlatlar olmaya çalışıp elimizden geldiğince onları kırmadan , bir dediklerini iki etmeyiz. Aile bireylerimizin de birbirlerine olan tutkunluğu ailemizin her durumda mutlu olmayı bilmesi ve birbirimize duyduğumuz büyük sevgi ve saygıdan kaynaklanıyor. Babam özel günlere ayrı bir önem verir. O güne dair mutlaka bir hediyesi olur. Son yıllarda bayramlarda sıklıkla yaptığımız gibi mutlaka o güne dair bir de fotograf çekmemizi ister. Bugün de giyinip süslendiler . Sanki 55 yıl öncesindeymişiz gibi bir telaş bir heyecanla . bana da onların bu anını ölümsüzleştirmek kaldı. . En büyük zenginliklerinin hayırlı evlatlarının olduğunu dile getirip dualarını üzerimizden eksik etmeyen annem ve babamın bir yastıkta daha nice yıllara sağlıkla erişmelerini diliyorum. Allah onları başımızdan eksik etmesin .
20 Ekim 2015 Salı
Saman Zaman İçinde
Eskiden mevsim şeritlerinin ya da takvimlerin ne güzel resimleri olurdu. Hele yabancı takvimlerin resimlerine bayılırdım. Her mevsimin her ayın özelliğine uygun resimler bir masal kitabının sayfalarında kayboluyormuşsunuz hissini verirdi. Nedense sonbahar mevsiminde kullanılan resimlerdeki renk cümbüşü beni içine çeker o manzaradaki yerimi alırdım. Sarının , kırmızının , turuncunun binbir tonunda küçük bir çiftlik evi. Balkonunda sallanan sandalyede üzerinde uyuyakalmış bir kedi. Bahçesinde yaprakları dökülmeye başlamış ağaçlara kurulmuş salıncak . Korkuluk ve ayçiçekleri ,küçük bir at arabasına sıralanmış bal kabakları , elma , ayva , nar , kestane , ceviz sepetleri . Çitin kenarına yığılmış saman balyaları . Geçenlerde çektirdiğim bu resim beni sonbahar manzaralı resimlerde yeniden yolculuğa çıkardı. Samanlıkta iğne ararcasına çocukluk günlerimi bir daha yaşayamayacak olmam ve hazanın hazinliğinde poz verdim kameraya. İçimdeki çocuktu el sallayan o günlere.
15 Ekim 2015 Perşembe
Gelin mi Kaynana mı ?
Bu resmi ne zaman görsem huysuz aksi bir kaynana , taze , tecrübesiz , sultanlara selam vermeyen bir gelin görürüm. Gelin kaynana geçimsizliği sanki bu resimde anlamını bulmuş.Kaynana-gelin anlaşmazlığına dair ilk veriler 4 bin yıl öncesine kadardayanıyor. “Bundan 4 bin yıl önce yaşayan genç bir kadın, kocasına gönderdiği çivi yazılı mektupta: “Annenden çok çekiyorum. Bir an önce dön ve beni bu kadından kurtar” diye sesleniyor. Yüzyıllardır süregelen gelin kaynana çatışması , toplumun insanlara yüklediği misyonların ön yargıları desteklemesi nedeniyle günümüz toplumunda da devam etmektedir. Kırsal kesimden , kent yaşamının evine kadar her kesimden ailenin bazen kötü sonuçlar doğuran çatışmaları mani , fıkra , şarkı , masal , atasözleri , filmler ve ninnilere konu olmuştur. " kızım sana söylüyorum gelinim sen işit" deyimi günlük yaşamımızda hala kulanılmaktadır.Peki nedir bu bitmez tükenmez çatışmanın sebebi? Kayınvalidenin yaşı gereği" tecrübeliyim , herşeyi ben bilirim , gelin bana hürmet etmek zorunda oğlumu yıllarca baktım büyüttüm el kızı aldı , ben büyüklerimden böyle gördüm" tavrı mı ? Yoksa gelinin sadece eşiyle kurduğu yeni dünyada bağımsız olma isteği mi ? Gelin kaynananın bazen tatlı bazen sonuçları boşanmaya kadar varan çatışmaları sırasında arada kalan damada ne demeli peki ? Hele ki iki taraf arasında denge unsuru olamıyorsa vay o damadın haline dedirtir insana . Bazılarından çok duyarız " o benim gelinim değil kızım " diye . Söyleyişinde bile bir eğretilik bir samimiyetsizlik hissi bırakır kişide. Hiç kimse öz evladının yerine geçemeyeceğini bilir ele güne karşı iyiymiş izlenimi yaratmak ister. Bunun yanında tabiki istisnalar var . Buradaki en büyük neden de iki tarafın birbirini olduğu gibi kabul etmesi , düşüncelerine saygı duyması ve en önemlisi empati kurmayı bilmesinde yatıyor . Çevremde gördüğüm gelin kaynananın iyi ilişki içinde olduğu ailelerde en az bir tarafın özverili olup , kusurları görmezden gelerek , büyüğe ya da küçüğe saygı duyarak, damadın iki tarafı da idare etmeyi bilmesi sorunları minimuma indiriyor. Gelin kaynana çatışmaları edebiyatımızda geniş bir yer sahiptir. İlk görev yerim Kastamonu'da özü bozulmamış Anadolu insanının yüzyıllardır süre gelen Geleneklerimizi hala devam ettirdiklerini gözlemlemiştim. Yüzümde hoş bir tebessümle dinlediğim kavgayla başlayan sonu tatlı biten atışmalarından örnekle Kastamonu'nun güzel insanlarına selamımı gönderiyorum.
KAYNANA GELİN
Kayınnayım bakarım Herşey yaparsın kaynana
Kız görmeğe çıkarım Beşli takarsın kaynana
Eğer kız beğenirsem Daha kırkım çıkmadan
İki beşli takarım Başa kakarsın kaynana
Gelin kırkın dolmadı Gelme benim odama
Böyle hilaf olmadı Karışma benim modama
Kaynananla uğraşma Saçlarını yolarım
Daha kınan solmadı Gözükürüm adama
Böyle hilaf olmadı Karışma benim modama
Kaynananla uğraşma Saçlarını yolarım
Daha kınan solmadı Gözükürüm adama
Seni evden atdurun Oğlun bensiz yatamaz
Altunları satdurun Altınları satamaz
Akşam oğlun gelince Ben oğlunu kandırdım
Sana dayak atdurun Bana dayak atamaz
Seni düzenci seni Evinin önünde arı
Hani severdin beni Entari giymiş sarı
Dilin tut hanım gelin Sen beni eve koyma
Bu evde komam seni Paçası boklu karı
Gel enne deyve bana Tatlı söyle sözünü
Kanım kaynasın sana Sat evdeki kızını
Böyle durgun durulmaz Karışmazsan işime
Oturalım yan yana Öperim gül yüzünü
Herşeye karıştı elim Canımdan bıktım ana
Benim de durmadı dilim Canını sıktım ana
Hakkımı helâl ettim Hakkını helâl eyle
Kızımdan tatlu gelin Hatırın yıktım ana
Gel enne deyve bana Tatlı söyle sözünü
Kanım kaynasın sana Sat evdeki kızını
Böyle durgun durulmaz Karışmazsan işime
Oturalım yan yana Öperim gül yüzünü
Herşeye karıştı elim Canımdan bıktım ana
Benim de durmadı dilim Canını sıktım ana
Hakkımı helâl ettim Hakkını helâl eyle
Kızımdan tatlu gelin Hatırın yıktım ana
11 Ekim 2015 Pazar
Soğudum
Sevdiğim karikatür kahramanlarından Bahattin'in o kadar doğru tespitlerle karşımda olmasına hem çok gülüyorum hem de şaşırıyorum. Bugün tesadüfen rastladığım karikatür son zamanlarda benim ruh halimi yansıtır nitelikte. Gerek kendi yaşantımda gerekse ülkemin son günlerde içine sürüklendiği olaylar nedeniyle insanlardan soğudum. İnsan hayatını hiçe sayıp , ötekileştirenlerden soğudum.
Sözünün eri olmayan adam sıfatında dolaşanlardan soğudum. Zorbalıkla bir şeyi elde etmek isteyenlerden, yapıp edip hiçbir şey olmamış gibi davranan pişkinlerden, gözünü para hırsı bürümüşlerden , yalancılardan ,kalbimi bin parça edenlerden, insanları iğnelemeyi meziyet edinenlerden, farklı dünya görüşüne sahip olduğunuz için sürekli açığınızı arayanlardan ,sözüyle davranışı çelişenlerden, köşeye sıkışınca kaçanlardan , ciğerci kedisi gibi etrafımda dolaşanlardan , her gün yeni bir ölüm haberi veren televizyondan , yanlı yayın yapan gazetelerden , son model telefonunu gözümüze sokan görgüsüzlerden , hastaya müşteri muamelesi yapan doktorlardan , kalbi fesatlardan , hayatını politik görüş üzerine oturtup insanları buna göre değerlendirenlerden ,yarım yamalak bilgileriyle üstünlük sağlamak isteyenlerden , sosyal medya hesaplarımı karıştıran bu sırada benim farketmediğimi sanan aklı evvellerden soğudum işte soğudum. Mümkünse benden uzak Mısır'a sultan olsunlar .
Not : Resim alıntıdır.
6 Ekim 2015 Salı
Bir Avuç Alıç
Çocukluğumda , mahallelerin , komşulukların daha bir sıkı olduğu , semt pazarlarının köyünden ekip biçtiğini getirip küçük tezgahında satan özü bozulmamış köy insanının olduğu yıllarda ,her hafta mahallemize kurulan pazara annemle giderdik. Sonbaharda pazarları daha bir severdim. Sıcak renklerin her tonunu gördüğümüz meyve ve sebzeler güneşin solgun yüzüne inat içimi ısıtırdı.Elma , nar, ayva, armut,havuç, karnabahar,pırasa,ıspanak tezgahlarının arasında köy dağlarından toplanıp , pamuk ipliğine dizildikten sonra tezgahta yerini alan sarılı kırmızılı alıçları bir mücevher kolye gibi hayranlıkla izlerdim. Bir dizi alıçtan kolye alıp boynuma takıp tek tek kopararak yemeye başlardım.Damağımdaki tatlımsı lezzet hemen bitmesin diye yavaş yavaş yer keyfini çıkarırdım. Alıçtan yapılmış kolyelere evimize çok yakın ilkokulumuzun önünde de görürdüm.Çocukluğumun en saf yıllarınn bu unutulmaz lezzeti ve kokusu ,buruk sevinçler yaratır yüreğimde.Şimdilerde her gün televizyonlarda alternatif tıp uzmanı diye ekranın baş köşesine kurulan amca ve teyzelerin faydalarını saymakla bitiremedikleri alıç , sanki yeni görücüye çıkmış genç kız gibi daha bir önemli olmuş . Halbuki doğa anne her mevsim dağlarında , bahçelerinde öyle güzellikler sunuyor ki , bunları başkaları söylemeden kıymetini bilip , her şeyi zamanında ve en doğalını yemek gerekiyor. Köy insanının daha sağlıklı ve uzun ömürlü olmasının ilk şartlarından biri de bu meyve ve doğal yiyeceklerle beslenmesi oluyor. Hafta sonu köy ziyaretinde bulunma fırsatımız olunca , sürülmüş tarlaların ortasında bir alıç ağacı bulmanın keyfiyle bir avuç da olsa toplama şansı yakaladım.Bizden önce çobanların , köylülerin topladığı alıçlardan geriye kalan bir kaç taneydi nasibimize düşen. Çok çok toplayabilseydim, eski günlerdeki gibi ipe dizip boynuma asacaktım alıçtan kolyemi. Bu sefer bir avucuma sığdırdığım mercan taneleri kadar kıymetli alıçlarımı kokusunu içime çeke çeke , tadına vara vara tek tek yedim , çocukluğumun sonbaharlarına gönderme yaparak.
3 Ekim 2015 Cumartesi
Ben İyiyim
Yokluğumda beni merak edip gerek, telefonla gerek mesajla gerekse mail yoluyla bana ulaşan sevgili dostlarım. Merak edilecek bir durum yok. Yoğun stres altında herşeye üzülüp ,kimseyi kırmayayım derken birikimin bir patlaması olması gerekiyordu. Son zamanlarda bana ne oluyor anlamıyorum diye panikleyip ,kendimi iyi hissetmemem üzerine gerekli tetkiklerim yapıldı. Çok şükür önemli bir şey yok tansiyonum biraz yaramazlık yaptığı için doktor gözetiminde olacağım kısa bir süre. Hepinize sevgi ve selamlarımı gönderiyorum .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Merhaba Cafeciler. Bugün kahvemizin yanına güze bir türkü eşlik ediyor. belki ilk defa duyduyğunuz belki de aa ben biliyordum dediğiniz. ...
-
Kuşkusuz ki mutfaktaki en büyük yardımcılarımız kullandığımız araç gereçlerdir. “Alet işler el övünür” demiş büyükler. Doğrama ,kesme,par...
-
Selam Cafe dostları Evet doğru duydunuz Tigris 10 bin bakımına girdi. tatil dönüşünden beri eski sıkıntıları nüksedip de dayanılmaz b...
-
Her gün işe gidip geldiğim güzergahta çevredeki ağaçları yerdeki otu, ağaçtaki kuşları incelemeyi çok seviyorum. Yol üstünde bir de okul va...
-
Selam Dostlarım Sabaha kadar uykusuz ve bol gözyaşlı geceden sonra biraz sakinleşebildim. Hayırdır Tigris dediğinizi duyar gibiyim. D...
-
ANAHTAR Eski bir anahtar, yılların yükünü taşıyan bir kapıyı aralamak için bekler. Paslanmış dişleri, her biri ayrı bir zamanın izini taşı...
Öne Çıkan Yayın
Yalnızlığa Dair
Birine bağlanamayacak kadar kalabalık yalnızlıklarım var benim . Tigris