DOLMAKALEM
Göz alıcı bir şehir, siluetinde yükselen binaları ve karmaşık yollarıyla gözler önünde uzanıyordu. Bu şehir, zamanın unuttuğu bir yerdi; yalnızca antika dolmakalemlerin fısıldadığı hikayelerle doluydu. Her köşe, her sokak, yazılı kelimelerle dolu sayfaların izlerini taşıyordu.
Bir zamanlar, bu şehirde yaşamın coşkusu yankılanırken, dolmakalemlerin akışıyla şekillenen düşünceler kaybolmuştu. Sokaklarda dolanan rüzgar, geçmişte yazılan cümleleri havada taşırken, taşların üzerinde parlayan mürekkep izleri, gizli bir yaşamın varlığını hissettiriyordu. Antika kalemlerin uçları, yüzyıllar boyunca süzülen kelimeleri taşırken, şehirdeki her taş, her pencereden sızan ışık, bu kelimelerin yankılarını taşıyordu.
Binaların cephesinde beliren yazılar, gölgelerde kaybolan düşünceleri gün yüzüne çıkarıyordu. Kalemlerin dokunuşuyla çizilen sokak haritaları, bilinmeyen güzergahları işaret ediyordu. Ancak bu şehirde insan yoktu; sadece kalemler, sayfalar ve mekânın ruhu vardı. Kırık dökük caddelerde yankılanan fısıldamalar, bir zamanlar yaşanmış olanların yankılarıydı.
Bir gün, paslı bir sokak lambası altında unutulmuş bir dolmakalem parladı. Uç kısmındaki mürekkep, kaybolmuş bir hikayenin izini sürerken, etrafı sarıp sarmaladı. Kalem, terkedilmiş binaların arasından yükselerek, yazılmış tüm sayfaları yeniden canlandırmak için sabırsızlandı. Her cümle, geçmişin hayaletlerini canlandırıyor, şehrin taşlarına yeni bir anlam katıyordu.
Ve şehir, kelimelerin melodisiyle dolup taşarken, antika dolmakalemlerin gizemli dünyasında sonsuz bir hikaye başlıyordu. Zamanın durduğu bu mekân, sadece kelimelerin değil, hayallerin de şehriydi; antik yazıtlar, geçmişten gelen melodilerle, sessiz bir yaşam sürmeye devam ediyordu.
Sevgiyle .
TİGRİS