20 Kasım 2024 Çarşamba

ANAHTAR

ANAHTAR

 Eski bir anahtar, yılların yükünü taşıyan bir kapıyı aralamak için bekler. Paslanmış dişleri, her biri ayrı bir zamanın izini taşır. O kapı, belki de sayısız hatıra, eski sohbetler, gülüşler ve hüzünler barındırmıştır içinde. Her açılış, geçmişin bir parçasını günümüze taşır; her kapanış, gizli kalmış bir sırrı muhafaza eder. Anahtar, geçmişin kapısını açarken, bizlere sadece bir giriş değil, aynı zamanda bir çıkış da sunar; yeniden keşfetmek, hatırlamak, belki de unutmak için…

Anneannemin koynunda,  uzun kırmızı  bir ipe hapsedilmiş, yılların  yorgunu ahşap kapıyı, günde bilmem kaç kere açan, bu anahtar gibi. Ne sırlara ne mutluluk ve üzüntülere döndürdü kendini ?

Şimdi  sırtımı yaslayacağım  ne o kapı, ne de göğsünde nefesleneceğim anneannem var. 
Anahtar bende. İçimde özlem dolu bir hatıra.

Sevgiyle 
Tigris

16 Kasım 2024 Cumartesi

YALNIZLIĞIM

 


YALNIZLIĞIM

Yalnızlık, bazen bir odada dört duvarın arasında hissedilen, bazen de kalabalıkların içinde yalnızca kendi sesini duymakla başlayan bir boşluktur. Herkesin etrafında birileri vardır, ama bir tek seni anlayacak kimse yoktur. İnsanların gülümsediği, konuştuğu, paylaştığı anlarda, sen hep bir adım geride, hep bir gölge gibi kalırsın. Ve ne kadar çaba harcarsan harca, bir türlü o boşluğu dolduramazsın.


Zamanla yalnızlık, seni öylesine sarar ki, onu tanımak, ona alışmak, hatta ona biraz da alışmak zorunda kalırsın. Her gün bir başkasının yanında olma düşüncesi bile içini acıtır; çünkü seni görmekten, anlamaktan ya da sadece varlığını hissedebilmekten korkan biri bile olmadan yaşamak, sana o kadar uzak ve yabancı gelir ki. Bir noktada, yalnızlık bir dost gibi gelir sana; fakat bu dost, ne seni savunur, ne de seni korur. Her geçen gün daha da derinleşen bir yalnızlık, seni benliğinle yüzleştirir.


Bazen, yalnızlık içinde kaybolmuşken, en çok korktuğun şeyin aslında kendin olduğunu fark edersin. Kendi içindeki boşluğu doldurabilmek, başkalarından beklediğin o anlamı bulabilmek için bir hayat boyu ararsın. Ama bir gün, belki de o an geldiğinde, fark edersin ki; o anlam zaten içindedir, sadece zaman ve sabır gerekir. Yalnızlık, seni içsel bir yolculuğa çıkarır; her adımda kendini biraz daha tanırsın, ama bu tanıma süreci de her zaman bir acıdır. Bazen de, en derin yalnızlık, kendini başkalarına anlatamamanın acısıdır. Sesini duyan yoktur, sözcüklerin hep eksiktir.


Yalnızlık, bir zaman sonra kendine ait bir dünyaya dönüşür. O dünyada, sadece sen varsındır. Ne geçmişin ne de geleceğin vardır. Gelecek hep belirsiz, geçmiş ise sadece hatırlanan bir gölgedir. Ama işte o dünyada, bir an bile olsa kendini en doğru haliyle hissedersin. O anlar çok kısa olsa da, onlara sarılmak bir insanın sahip olabileceği en büyük tesellidir. Yalnızlık, bir yandan acıdır, ama bir yandan da sana güç verir; çünkü yalnız kalabildiğinde, aslında kendini en güçlü hissettiğin anı yaşarsın ve artık orada takılı kalırsın. “Hoşgeldin Yalnızlığım “ der , ömür denen yoluna kolkola devam eder gidersin.



14 Kasım 2024 Perşembe

ELDE VAR HÜZÜN




 Hayat, bazen bir yolculuğa çıkar gibi başlamaz mı? Umutlarla, hayallerle dolu, tıpkı bir sabahın ilk ışıkları gibi. Ancak bir süre sonra, beklenmedik anlar ve kırılmalarla karşılaşırız. Başarıyı, mutluluğu ve huzuru beklerken, onları bulmak bir yokuşu tırmanmak kadar zor hale gelir. Zaman zaman, yıllarca süren bir çabanın sonunda bile, ne o beklenen ödülü, ne de hayal edilen yarını elde edemediğimizde, karanlık bir yalnızlık sarar etrafımızı.


Başarısızlık, kendini genellikle sessizce ve derinden hissettirir. İlk başta bir kırıklık gibi gelir, sonra bir boşluk… Kendi yetersizliğimizi kabullenmek ise en büyük sınavdır. Sadece dış dünyada değil, iç dünyamızda da bir eksiklik hissi doğar. Kendimize duyduğumuz güvenin, zamanla nasıl yerini hüsrana bırakacağını izleriz. Ve o hüsranla birlikte, kimseyle paylaşamadığımız, belki de kimseye anlatamadığımız bir yalnızlık gelir. İnsanlar etrafımızda yürür, ama biz hep bir adım geride kalırız, onların ışıkları uzaklaşırken, biz karanlıkta kayboluruz.


Talihsizlik, aynı zaman diliminde yaşanan ardı ardına gelen çöküşler gibi gelir. Bir şeyler hep yanlış gider, bir kapı açıldığında hemen ardından başka bir kapı kapanır. Şans, bir zamanlar herkesin sahip olduğu bir şey gibi görünürken, bir anda bizim dışımızda kalır, uzak bir dünyaya aitmiş gibi hissedilir. Bazen, bir hayal kurarsınız, bir umut beslersiniz, ama ne zaman gerçekliğe yaklaşsanız, umut o kadar uzaklaşır ki, ellerinizin arasından kayar. Bir zamanlar “belki” dediğiniz şey, şimdi bir hayalet gibi peşinizden gelir. Ve yalnızca o hayaletin soğuk nefesini hissetmek kalır geriye.


Bu duygularda geçen günler elde var hüzün.

10 Kasım 2024 Pazar

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK



 MUSTAFA KEMAL ATATÜRK


Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıldönümü, her yıl 10 Kasım’da, Türk milletinin yüreğinde derin bir hüzün bırakır. 1938’de, tam 86 yıl önce, saat 09:05’te İstanbul’daki Dolmabahçe Sarayı’nda sonsuzluğa uğurlanan bu büyük liderin kaybı, sadece bir kişinin değil, bir milletin de kaybıydı. Onun ölümünden sonra, Türkiye Cumhuriyeti yalnızca bir liderini değil, aynı zamanda bir yol göstericisini, bir vizyonerini yitirmişti.


Atatürk, halkını özgürlüğe kavuşturmuş, ülkesini çağdaş medeniyetler seviyesine taşımak için gece gündüz demeden çalışmış bir liderdi. O, Türk milletinin kalbinde bir simge, bir umut ışığıydı. O gün, Atatürk’ün vefat ettiği an, sadece bir insanın sonu değil, bir dönemin de sonuydu. Bir milletin, bağımsızlık ve çağdaşlık uğruna verdiği mücadelenin zirve noktasına ulaşmasının ardından, o yüce liderin gözleri sonsuza dek kapandı.


Her yıl, 10 Kasım’da Atatürk’ü anarken, yalnızca bir liderin hatırasını yaşatmakla kalmıyoruz. Aynı zamanda, onun mirasına duyduğumuz minnettarlığı, Cumhuriyetin getirdiği özgürlüğü ve onun halkına olan derin sevgisini yürekten hissediyoruz. Ama bu anma, bir hüznün de içinde barındırır. Çünkü Atatürk’ün yokluğu, Türkiye’nin geçmişi ve geleceği arasındaki bir boşluğu da hissettirir. Onun ideallerini, onun yolunu ne kadar sürdürürsek sürdürelim, bir liderin fiziksel varlığının yerini almak hiç kolay değildir.


Bugün, Atatürk’ün ölümünün üzerinden geçen yıllar bize yalnızca bir kaybı hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda onun ideallerine, düşüncelerine ne kadar sahip çıkmamız gerektiğini de yeniden gösteriyor. 10 Kasım’da, Türk milletinin yüreğinde, her yıl daha derinleşen bir hüzün, ama aynı zamanda bir dirilişin umudu yeşerir. Atatürk’ün yokluğu, yalnızca fiziksel bir boşluk değil, aynı zamanda onun yokluğunda daha çok büyüyen bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, onun bize bıraktığı Cumhuriyet’i yaşatmak ve onu daha ileriye taşımaktır.

Ruhu Şad olsun.

4 Kasım 2024 Pazartesi

DOLMAKALEM

 DOLMAKALEM



Göz alıcı bir şehir, siluetinde yükselen binaları ve karmaşık yollarıyla gözler önünde uzanıyordu. Bu şehir, zamanın unuttuğu bir yerdi; yalnızca antika dolmakalemlerin fısıldadığı hikayelerle doluydu. Her köşe, her sokak, yazılı kelimelerle dolu sayfaların izlerini taşıyordu.


Bir zamanlar, bu şehirde yaşamın coşkusu yankılanırken, dolmakalemlerin akışıyla şekillenen düşünceler kaybolmuştu. Sokaklarda dolanan rüzgar, geçmişte yazılan cümleleri havada taşırken, taşların üzerinde parlayan mürekkep izleri, gizli bir yaşamın varlığını hissettiriyordu. Antika kalemlerin uçları, yüzyıllar boyunca süzülen kelimeleri taşırken, şehirdeki her taş, her pencereden sızan ışık, bu kelimelerin yankılarını taşıyordu.


Binaların cephesinde beliren yazılar, gölgelerde kaybolan düşünceleri gün yüzüne çıkarıyordu. Kalemlerin dokunuşuyla çizilen sokak haritaları, bilinmeyen güzergahları işaret ediyordu. Ancak bu şehirde insan yoktu; sadece kalemler, sayfalar ve mekânın ruhu vardı. Kırık dökük caddelerde yankılanan fısıldamalar, bir zamanlar yaşanmış olanların yankılarıydı.


Bir gün, paslı bir sokak lambası altında unutulmuş bir dolmakalem parladı. Uç kısmındaki mürekkep, kaybolmuş bir hikayenin izini sürerken, etrafı sarıp sarmaladı. Kalem, terkedilmiş binaların arasından yükselerek, yazılmış tüm sayfaları yeniden canlandırmak için sabırsızlandı. Her cümle, geçmişin hayaletlerini canlandırıyor, şehrin taşlarına yeni bir anlam katıyordu.


Ve şehir, kelimelerin melodisiyle dolup taşarken, antika dolmakalemlerin gizemli dünyasında sonsuz bir hikaye başlıyordu. Zamanın durduğu bu mekân, sadece kelimelerin değil, hayallerin de şehriydi; antik yazıtlar, geçmişten gelen melodilerle, sessiz bir yaşam sürmeye devam ediyordu.


Sevgiyle . 

TİGRİS

1 Kasım 2024 Cuma

KASIM

   KASIM


 Kasım ayı, sonbaharın son demlerini yaşatırken, ağaçlar üzerindeki yapraklar rengarenk bir tabloya dönüşür. Sarı, turuncu ve kızıl tonları, rüzgarın hafif dokunuşlarıyla yerle buluşur. Ağaçların dallarında kalan yapraklar, geçiş mevsiminin huzurunu simgelerken, toprağa düşen her yaprak, doğanın döngüsünü hatırlatır.

    Güneş, bulutların arasından süzülerek ağaçların arasında dans eden yaprakları aydınlatır. Bu mevsimde, her adımda çıtırdayan yaprakların sesi, geçmişin hatıralarını çağrıştırır. Hava serinlerken, ağaçlar sessizce kışa hazırlanır; gövdeleri güçlenir, yapraklar bir bir dökülür. Ancak her düşen yaprak, yeni bir başlangıcın habercisidir.

      Kasım, hüzün ve güzelliğin iç içe geçtiği bir dönemdir. Ağaçların yaprakları dökülse de, her biri bir hikaye taşır. Bu hikayeler, doğanın dengesini ve yaşamın sürekliliğini anlatır. Ve sonbahar, bu döngünün en zarif dansını sergilemeye devam eder.


Sevgiyle

Öne Çıkan Yayın

Yalnızlığa Dair

Birine bağlanamayacak kadar        kalabalık yalnızlıklarım         var benim .  Tigris