30 Haziran 2013 Pazar
Marmaris Turgut Şelalesi
“Şelale”, vadi boyunca sık bir bitki örtüsü arasından akan ve yaz aylarında suyu iyice azalan bir derenin 3-4 metre yüksekten dökülmesiyle oluşmuş. Derenin suyu buz gibi. Mayonuz yanınızdaysa eğer, şelalenin yarattığı ve derinliği 2-3 metreye bulan gölcükte yüzebilir, bunaltıcı sıcağın etkisinden kısa bir süre de olsa kurtulabilirsiniz. Çevrede ve şelalenin yanı başında çardak lokantalar var. Köylü kadınların oracıkta pişirdikleri gözleme ve ayran, soğuk duş ardından iyi gelecek.
Kız Kumu
Eski zamanlarda civarin kralinin kizi ile bir balikçi birbirlerine asik olmus.
Ancak, kral kizi balikçiya varamaz…
Hal böyle olunca, kiz ile delikanli gizli gizli bulusuyorlar tabii…
Kral baba bunu zaman içerisinde ögreniyor ve bir gece takip ettiriyor kizini…
Diyorlar ki; balikçi denizden geliyor, kiz kumsalda onu bekliyor,
bulundugu yeri isikla isaret ediyor delikanliya…
Ve kral kizi ile delikanli, gün agarana kadar ask oyunlari yapiyorlar birbirlerine…
Kral bir gece askerlerine kizini yakalamalarini ve kumsalda isikla balikçiya isaret göndermelerini buyuruyor.
Delikanli isigi görünce atliyor kayigina ve kürek çekiyor bir manga askerin üzerine dogru…
Kiz askerlerin elinden kurtuluyor ve kosmaya basliyor sevdigini kurtarabilmek için
Ama koyun taaa öbür ucuna yetismesi imkansiz…
Sevda bu; kural falan dinlemez, atiyor kendini sulara…
Iste o anda bir mucize gerçeklesiyor!
Kizin adim attigi her yer kumsala dönüsürken
Pesinden kosan askerler bastikça denize gömülüyor onca agirlikla…
Kiz kayiga kadar kosabiliyor…
Ancak bir okçu tam o anda delikanliyi hedefleyip saliyor okunu…
Heyhat! Kiz ile delikanli birbirlerine sarilmislardir bile ve ok gelip kizla bulusuyor…
Derler ki; o kumlar, kizin kani denize karisinca kirmiziya boyanmis…
Delikanli ise aldigi gibi gidiyor kizi, sonrasini ne gören var ne duyan!…
23 Haziran 2013 Pazar
Çiçekle Su
Günün birinde bir çiçekle su
karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam
eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.
Gel zaman, git zaman çiçek o kadar
mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, suya aşık
olmuştur.
İlk kez aşık olan çiçek, etrafa
kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye...
Öyle zaman gelir ki, artık su da
içinde çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe
aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.
Günler ve aylar birbirini kovalar
ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.
Çünkü su, pek ilgilenmez
çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.
Çiçek, suya "Seni seviyorum der.
Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni
seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der.
Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler,
bekler...Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez
suya "Seni seviyorum." der.
Su da ona "Söyledim ya ben de seni
seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık.
Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin.
Yataklardadır artık çiçek. Su da
başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine... Bellidir ki artık çiçek
ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben,
gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak
bir doktor çağırır nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra
şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez."
Su, merak eder, sevgilisinin
ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar
suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz
kalmış, ölümü onun için" der.
Ve anlamıştır artık su, sevgiliye
sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...
(Alıntı)
16 Haziran 2013 Pazar
Evimizin Direği
BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve “Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak” diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.
Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu.
Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can,
“Baba bende seninle gelmek istiyorum” diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can, sürekli babasına “Baba nereye gidiyoruz?” diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu.
Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı en
son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.
Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü.
Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu.
Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can’ın elini tutup hızla barakayı terk etti. Arabaya bindiler.
Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu.
Can: “Baba, sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim?” diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında “Beni affet baba.” Diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Oğlu: “Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!” diye hatasını belli ediyordu...Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu...”Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum…
13 Haziran 2013 Perşembe
12 Haziran 2013 Çarşamba
Bay tavşan
İki uzun kulağım bir fısıltıyı duyar.
keskin güçlü dişlerim küçük bir kuyruğum var
Haydi haydi biliniz çok kolay bir adım var
bilemezseniz adımı darılırım çocuklar
Küçük kurbağa
10 Haziran 2013 Pazartesi
9 Haziran 2013 Pazar
Küçük Kuş
Benim yerime uç
Ağaçlara kon
çiçekleri öp
minik kuş
ben de senin yerine
top oynarım
ip atlarım
minik kuş
küçük kuş
6 Haziran 2013 Perşembe
5 Haziran 2013 Çarşamba
4 Haziran 2013 Salı
2 Haziran 2013 Pazar
Uçurtma
Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebemkuşağı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Merhaba Cafeciler. Bugün kahvemizin yanına güze bir türkü eşlik ediyor. belki ilk defa duyduyğunuz belki de aa ben biliyordum dediğiniz. ...
-
Kuşkusuz ki mutfaktaki en büyük yardımcılarımız kullandığımız araç gereçlerdir. “Alet işler el övünür” demiş büyükler. Doğrama ,kesme,par...
-
Selam Cafe dostları Evet doğru duydunuz Tigris 10 bin bakımına girdi. tatil dönüşünden beri eski sıkıntıları nüksedip de dayanılmaz b...
-
Her gün işe gidip geldiğim güzergahta çevredeki ağaçları yerdeki otu, ağaçtaki kuşları incelemeyi çok seviyorum. Yol üstünde bir de okul va...
-
Selam Dostlarım Sabaha kadar uykusuz ve bol gözyaşlı geceden sonra biraz sakinleşebildim. Hayırdır Tigris dediğinizi duyar gibiyim. D...
-
ANAHTAR Eski bir anahtar, yılların yükünü taşıyan bir kapıyı aralamak için bekler. Paslanmış dişleri, her biri ayrı bir zamanın izini taşı...
Öne Çıkan Yayın
Yalnızlığa Dair
Birine bağlanamayacak kadar kalabalık yalnızlıklarım var benim . Tigris