Şimdilerde Seksenli yılların ortasında siyah beyaz ekranın tek kanal olduğu dönemlerde, kışın kışlığını yaptığı karlı yılbaşı akşamlarına gitmek için neler vermezdim .
Sıkıntılı günlerdi belki babamın bir memur maaşıyla iki ağabeyimi Ankara’da üniversite okuttuğu yıllardı. Kıt kanaat geçiniyorduk. Ama olsun benim babam müdürdü. Hem babaların da parası bitmezdi ki.
Yılbaşının özel bir gün olduğunu sadece o gün eve alınan yiyeceklerle ve babama öğrencileri tarafından gönderilmiş kar manzaralı parıltılı tebrik kartlarından hissederdim. O kartların en parıltılısını odanın ışık düğmesinin kenarına iliştirirdik ve resimdeki büyüye kapılırdık. Ben en çok yurtdışından gelen kartlara bayılırdım. Resimleri daha masalsı ve daha simli olurdu. Bir de yılbaşı çiçeğimiz hep bu zamanlarda çiçek açardı adına uygun olarak.
Çerezin içinde Antep fıstığı olurdu. Meyvelerden muz olurdu. Portakal elma ve mandalina olurdu. Kestane de olurdu. Patlamış mısır tel tavada yapılırdı.
Yemekte annem tavuk yapardı. Tavuk haşlanıp bol yağda kızartılırdı. Öyle hava üfleyen cihazda pişmezdi. Kara tencere diye tabir ettiğimiz alüminyum yağ tenceresinde bol yağda banyo yaptırılarak kızarırdı tavuk . Ben en çok kızarmış derisini severdim .
Tavuk suyuna pilav turşu salata zeytinyağlı dolma. Sarılarak yapılırdı ama sarma demezdik. İçi bol konup sarıldığı için dolma olurdu o. İçinde kuş üzümü yerine kuru üzüm olurdu. Tavuğun eşlikçileriydi.
Yemek yanında öyle kola tarzı asitli içecek olmazdı.
Akşam yemeği yenildikten sonra hemen masayı toplar, kırmızı renkli plastik oval tabaklara konmuş çerezler ve en altta portakal elma ve mandalinaların olduğu en üstte kişi sayısı kadar bulunan ,ki biz 6 kişiydik , küçük mis kokulu Anamur muzlarının büyük bir özenle dizildiği meyve tabağı masanın baş köşesinde yerini alırdı.
Sonrasında hemen televizyonun karşısındaki yerimizi alırdık. Sobalı evimizin divanlarında oturup televizyonda çıkacakları merakla beklerdik. Yemekten önce genellikle çocuk programı olurdu. Rengarenk balonlarla süslenmiş stüdyoda robalı elbiseli, saçları kurdeleli, uzun ponponlu çorapları ve rugan ayakkabıları olan kız çocukları ,kısa pantolonlu erkek çocukları neşeli şarkılar söylerlerdi. Görüntüler siyah beyazdı ama hayallerimiz de nir o kadar renkliydi.
Saat 20.00’dan sonra büyükler için program başlardı. O dönemin meşhur sanatçıları bir bir boy gösterirdi ekranda . Arabeskin yasak olduğu yıllardı. TRT sanatçıları halk müziği sanat müziği Türk pop müziğinden şarkılar sunarlardı. Popülerliği az bir sanatçı çıktığında bizlerin de yavaş yavaş canı sıkılmaya başlardı ve tombala oyunu başlardı. Antep fıstığı kabukları ya da mandalina kabukları çıkan sayıları kapatmak için kullanılırdı.
Portakal mandalina kabukları sobanın üstüne de konur , kömür kokusuna karışmış hoş bir narenciye kokusu yayılırdı tüm odaya.
Tombalanın en şanslılarından biri ben olurdum. Yeni yılın şanslısı da tombalada en çok kazanan olacak derdik.
Annem çay demlerdi , düşmekten ağzı yüzü yamulmuş ama ince tel ve Arap sabunuyla ovup parlattığı alüminyum çaydanlıkta. Sobanın üstündeki tahtına kurulurdu ve fısıltıyla demlenirdi ağır ağır, çaydanlık.
Annem mutfaktan yuvarlak melamin tepsiye dizdiği melamin çay tabaklarının (ki o tabakları çiti deterjanın hediyesiydi. ) üstüne ince belli çay bardaklarını sıralar ve yine başka bir deterjanın hediyesi çay kaşıklarını ahenkli tınılar eşliğinde bir bir bardaklara koyardı. Almanya’dan gelen boş bir reçel kavanozunu toz şekerle doldurup tepsimin yanına koyardı.
Mısırı da patlatır çayın yanında getirirdi. Karlı bir kış değilse o mısırları kar olarak hayal ederdim.
Çaylar içilir , televizyon pür dikkat izlenirdi. Babam ara ara gömleğinin cebindeki Maltepe sigarasını yakar ve milli piyango bileti numaralarını kontrol ederdi. Bir zaman sonra “amannn yarın nasılsa gazete tam sıralı listeyi verir.”derdi.
Çerez Faslına geçilince önce leblebi ve kuru üzümler yenir . İçindeki tek tük fındıklar ayıklanır yavaş yavaş kıtırdatılır. En son bir assolist edasıyla Antep fıstıkları (o zaman Şam fıstığı derdik . ) yenir ve damağımızda nefis tad bırakırdı.
Meyve sırasında da muz en son yavaş yavaş yenir hiç bitmesin istenirdi.
12 ‘den önce katiyen uyumam diye düşünür hatta 1’e 2’ye kadar televizyon yayını devam edecek diye sevinçle beklemeye koyulurdum. Küçük bedenim daha saat 23 olmadan kendini uykunun kollarına bırakmak isterdi.
Göz kapaklarımla direnişe geçerdim.
En azından gece yarısı olmadan uyumamak için.
Saat 24’de az bir zaman kala televizyona kilitlenirdik. Ülkenin en büyük assolistlerinden biri ile yeni yıla girmek için . 10’dan geriye heyecanla saymaya başlardık ve tam 24’de ekranda mutlu yıllar yazısı belirirdi. Yaşlı bir dede üstünde eski yılın rakamları elinde boş torbasıyla giderken , genç bir adam yeni yılın rakamları yazılı dolu torbasıyla ekranda belirirdi.
Böylece yeni bir yıla girdiğimizi anlardık.
Sırada yılbaşının olmazsa olmazdı dansöz vardı.
Sonra milli piyango büyük ikramiye çekilişi . Bundan sonrası divanda uyuya kalan ben. Pijamalarımı giydirip yerime yatırmaya çalışan annem ve tv de karıncalar çıkmış çünkü yayın bitmiş olurdu.
Nerde o çocukluğumun kısıtlı imkanlarla ama bir o kadar güzel geçen yılbaşı geceleri, nerde canım babam . Hepsi bir masal gibi yaşanmış gibi.
Şimdilerde o tad da yok o güzel yürekli insanlar da .
Yeni yılın ilk saatleri Kutlu olsun hepimize
Özlemle
Sevgiyle
01.01.2025
2025 yılı hepimiz için güzel bir yıl olur.
YanıtlaSilKüçükken daha güzel geçerdi bu günün heyacanı büyüdükçe azalıyor :)
zamanın en güzel geçtiği günlerdi.
Silzaman makinesi bulunsun artık :)
YanıtlaSilbulunsun Deeppp
Sil