29 Nisan 2013 Pazartesi
28 Nisan 2013 Pazar
25 Nisan 2013 Perşembe
22 Nisan 2013 Pazartesi
21 Nisan 2013 Pazar
Çocuklara Verelim Dünyayı
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar,
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi,
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler...
18 Nisan 2013 Perşembe
Kalp içinde D
Sevgili velilerim sanırım sürprizlerine alışmam gerek .Bugün de Yasemin Hanım bu enfes tatlıyı ve pamuk gibi poğaçaları yapmış.Pastanın üstündeki gülen yüz kalp içindeki D harfi oldukça anlamlı .Teşekkür ederim elinize sağlık Yasemin Hanım.Bu arada poğaçaların fotografını çekmeyi unutmuşum.Onlar da ayrı bir güzellikteydi.
17 Nisan 2013 Çarşamba
Bir Torba Çivi
Bir zamanlar çok öfkeli ve hırçın bir çocuk vardı. Çocuk, sonradan üzülse de, kolayca öfkelenip hırçın davranışlar göstermekten kendini alamıyordu. Bir gün, yaptığı bir hırçınlığın ardından öfkesi yatışıp üzüntü hissetmeye başladığında, babası bir torba çivi verdi çocuğa. Ve, ne zaman sinirlenip hırçınlık yapar ise, bu çivilerden birini arka bahçedeki çitlere çakmasını söyledi.
Çocuk, ilk gün otuzyedi çivi çaktı. Daha sonraki günlerde çakılan çivi sayısı gitgide azaldı. Çocuk, öfkesine hâkim olmanın arka bahçeye gidip çivi çakmaktan daha kolay olduğunu zamanla fark etmişti.
Sonunda çocuk öfkesine hakim olur hale geldi. Gidip durumunu babasına sevinç içinde anlattı. Babası, bu defa, kendisini tutabildiği her gün için çivilerden bir tanesini çitlerden sökmesini istedi oğlundan.
Günler, haftalar geçti ve en sonunda çocuk babasına tüm çivilerin bittiği haberini verdi. Bunun üzerine, babası:
"Aferin oğlum! İyi iş becerdin ve öfkene hâkim olmanı başardın.dedi. Ve çocuğun elinden tutup onu çitlerin yanına götürdü. Eliyle çitlerdeki delikleri göstererek: "Ama şu çitlerdeki delikleri görüyor musun? İşte o çitler bir daha asla aynı olmayacaklar." diye ekledi.
"Öfkelenip de kötü sözleri söylediğin veya kötü hareketler sergilediğin zaman, insanların kalplerinde işte bu çitlerde gördüğün gibi delikler açmış olursun. Ardından özürde dilesen, o yaranın izi orda kalır. Onun için özür diler hallederim diye düşünmek yerine, sonradan özür dilemek zorunda kalacağın yapmamaya çalışmalısın."
16 Nisan 2013 Salı
Balıkçı
Amerikalı bir zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika koyu kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar, "Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı ?"
Balıkçı, tümünü bir-iki saate yakaladığını söyler.Yabancı adam bu kez, niçin daha uzun sure kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.
Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır,
"Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım, öğleyin de karım Maria ile biraz siesta yaparım. Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp beraber eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var efendim"
Amerikalı gerinerek, "Benim Harvard'dan masterım var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa surede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle, yakaladığın balıkları aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın. Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun"
Ve Amerikalı devam eder, "Tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los Angeles'e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin New York'a yerleşirsin"
Balıkçı düşünceli vaziyette sorar, "Peki bayım, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır ?"
Amerikalı yanıtlar, "15-20 yıl kadar"
"Peki bundan sonra efendim?" diye sorar balıkçı...
Amerikalı güler, "Simdi anlatacağım en iyi tarafı! Zamanı geldiğinde, şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın! Kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!"
"Milyonlar?" der.
Meksikalı, "Eee...sonra bayım?"
Amerikalı, "Ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, istersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karınla siesta yapacak zamanın olur, akşamları da arkadaşlarınla gitar çalar eğlenirsin. Nasıl, mükemmel değil mi?"
-Çok güzel de ben şu an başka ne yapıyorum ki!
15 Nisan 2013 Pazartesi
Tavşandan Pasta Çıktı
Gerek çocuklarım gerekse velilerim bana sürpriz yapmaya bayılıyorlar. Meğer bugün benim doğum günümmüş. Sınıf annemiz Zeliha Hanım yapmış bu enfes pastayı. Ellerinize sağlık Zeliha Hanım. Çocuklarımın iyki doğdun nidalarıyla mumları söndürdüm. Sizler sayesinde ben her gün yeniden doğuyorum. Hepinize çok teşekkür ederim.
14 Nisan 2013 Pazar
11 Nisan 2013 Perşembe
10 Nisan 2013 Çarşamba
Mareşal Fevzi Çakmak
İsmiyle müsemma okullar projesi nedeniyle bu hafta okulumuzda Mareşal Fevzi Çakmak'ı anma etkinlikleri düzenlenmekte.
1876 yılında İstanbul'da doğdu. 1895 yılında Teğmen rütbesi ile Harp Okulu'nu bitirdikten sonra, aynı yıl girdiği Harp Akademisi'ni 1898 yılında bitirerek Kurmay oldu. Bu tarihten itibaren ordunun çeşitli kademelerinde karargah ve birlik komutanlığı görevlerinde bulundu.
1876 yılında İstanbul'da doğdu. 1895 yılında Teğmen rütbesi ile Harp Okulu'nu bitirdikten sonra, aynı yıl girdiği Harp Akademisi'ni 1898 yılında bitirerek Kurmay oldu. Bu tarihten itibaren ordunun çeşitli kademelerinde karargah ve birlik komutanlığı görevlerinde bulundu.
1914 yılında Tümgeneralliğe yükseldi. Çeşitli birliklerde Kolordu Komutanlığı, Anafartalar Grup Komutanlığı ve Ordu Komutanlığı görevlerinde bulundu. 6 Ocak 1918 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atandı. 28 Temmuz 1918 tarihinde Korgeneralliğe yükseldi. 27 Mayıs 1919 tarihine kadar bu görevi yürüttü. 1. Ordu Müfettişliği' nden sonraki Harbiye Nazırlığı görevinden 21 Nisan 1920 tarihinde istifa ederek Anadolu'ya geçti. Milli Müdafaa Vekili ve Heyeti Vekile Reisliği görevine atandı. 3 Nisan 1921 tarihinde Orgeneral, 31 Ağustos 1922 tarihinde de Büyük Zafer'in kazanılmasındaki yüksek hizmetlerini takdiren Mareşalliğe terfi ettirildi.
12 Temmuz 1922 - 3 Mart 1924 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanlığı Vekilliği, 3 Mart 1924 tarihinden 12 Ocak 1944 tarihine kadar Genelkurmay Başkanlığı yaptı. 12 Ocak 1944 tarihinde yaş haddinden emekli oldu.
Fransızca, İngilizce, Almanca bilir. Evli 2 çocukludur.
Arnavutluk Harekatı ve İsyanı' na, İtalya, Balkan, 1.Dünya ve Kurtuluş Savaşları'na katıldı.
10 Nisan 1950 tarihinde vefat etti. Eyüp Sultan'da toprağa verildi.
7 Nisan 2013 Pazar
4 Nisan 2013 Perşembe
Şakacı Leylekler
Annenin yeni bir bebeği dünyaya getirmesi evin diğer küçük çocukları için hep şaşırtıcı olur. Kendi bebekliklerini hatırlayamadıkları için bu sürekli ağlayan mama bekleyen özel ilgi isteyen yeni varlığın nereden ortaya çıktığı en çok sordukları sorulardan biridir.
Bebeği leyleklerin getirdiği hikayesinin kökeni Kuzey Avrupa'ya İskandinavya'ya kadar gidiyor. Yakın zamanlara kadar doğumlar evlerde yapıldığından annelerin diğer küçük çocuklarına yeni gelen bebeğin nasıl ortaya çıktığını bir şekilde izah etmeye çalışmaları anlaşılabilir ama leyleğin bu işle ilgisi nedir?
Göçmen kuşlardan olan leylek yaşam tarzı ile insanların daima ilgisini çekmiştir. Kuşlara göre uzun sayılabilecek yetmiş yıllık ömürlerinde her sene aynı yuvaya dönmeleri insanlara yakın olarak evlerin bacalarında yuva yapmaları tek eşli yaşamları yavrularını yuvada uzun süre itinayla beslemeleri genç yetişkin leyleklerin ailenin dermansız yaşlı bireyleri ile ilgilenmeleri onlara yiyecek temin etmeleri ve korumaları insanlarda saygı uyandırmıştır.
Leylekler sulak yerlerde bataklıklarda yaşayan kurbağa yılan sıçan salyangoz gibi hayvanlarla beslendiklerinden ayrıca faydalıdırlar. Uysal yaradılışları nedeniyle de insanlara kolayca alışabilirler. Hatta bazı ülkelerde insanlar uğur getirdiklerine inandıklarından leylekleri çekmek ve bacaları üstüne yuva yapmalarını kolaylaştırmak için damlarına kazıklar üzerinde tekerlekler koyarlar.
Antik Roma devirlerinde insanlar leyleklerin düşünceli özverili yaşam tarzlarından o kadar etkilenmişlerdir ki küçüklerin yaşlı büyüklerini gözetmeleri konusunda çıkarılan yasalara 'leyleklerin yasası' adı verilmiştir. Benzer şekilde eski Yunan'da da 'stork' (leylek) ismi 'storge' olarak 'tabiattaki güçlü sevecenlik' anlamında bir deyim olarak kullanılmıştır.
Sonuç olarak Anadolu'da güneyden Arabistan yönünden geldiği için 'hacı leylek' diye nitelendirilen doğum yapılan evin bacasında oturan bu saygın kuş yeni doğan bebeğin nasıl geldiğinin çocuklara en şirin şekilde açıklanabilmesi için anneler tarafından aracı olarak seçilmiştir.
Kuzey Avrupa'da yüzyıllar boyunca popüler olan bu hikayenin Avrupa'nın diğer yörelerine ve dünyaya yayılması on dokuzuncu yüzyılda Danimarkalı ünlü masal yazan Hans Christian Andersen'in yazdığı masallar sayesinde gerçekleşmiştir.
Leyleklerin ses telleri yeterince gelişmemiştir. Eşlerini çekmek için gagalarını tıkırdatarak kanatlarını açıp kaparlar. Yani 'leyleğin ömrü laklakla geçer' ifadesi haksızdır. Laklak denilen sesler aslında sevgi sözcükleridir.
Leyleğin bir diğer ilginç özelliği de deniz üstünden uçmaktan kaçınmasıdır. Sonbaharda Güney Afrika'ya göç eden leylekler Akdeniz'in üstünden geçmezler. Bir kolu ispanya Cebelitarık bir kolu da Boğazlar Anadolu üzerinden güneye uçarlar.
2 Nisan 2013 Salı
İzmir Güzeli
Bugün Hem çok yorucu ama bir o kadar da mutlu olduğum bir gündü.İzmir'deki yeğenim Asuman İzmir Atatürk Lisesinde okuyor.Okullarının düzenlediği bir gezi vesilesiyle İzmir Güzelimi görme şansım oldu.Kısa zaman da olsa hasret giderdik.Öğretmenlerinden güzel sözler duymak beni çok mutlu etti.Bir o kadar da gururlandırdı.Yıllar nasıl da geçti Asucum kocaman genç kız oldun.Senin halan olmak çok güzel.Deden ve Babaannen de seni görmekten çok mutlu oldular.
1 Nisan 2013 Pazartesi
1 Nisan Şakalarının Kökeni
Bugün 1 Nisan malum şakaların bol olduğu gün .
Peki nerden çıkmış bu 1 Nisan
1564 yılında Fransa kralı IX. Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının 1. gününe aldı. Daha önce Avrupa'da yaygın olan yıl başlangıcı 25 Mart'tı. O zamandaki iletişim şartlarıyla Charles'in bu kararı fazla yayılmadı. Duyanlar ise protesto amaçlı eski adetlerine devam ettiler. 1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler. 1 Nisan'a "aptallar günü" adını verdiler. Bu günde herkese süpriz hediyeler verdiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kültürlerinin bir parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya bir şaka günü olarak yayıldı.
Meşe Tohumu
1930'lu yıllarda genç bir gezgin Fransız Alplerini keşfe çıkmıştı. Bir ara, geniş bir çorak araziye rastladı. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdi burası. Ürkütücüydü. Çirkindi. Bir an önce uzaklaşmak isteyeceğiniz türden bir yer, kısacası.
Derken, genç gezgin birden donakaldı. Bu geniş kıraç arazinin ortasında, önüne eğilmiş halde yaşlı bir adam duruyordu. Sırtında bir torba meşe tohumu, elinde de bir metre uzunluğunda demir bir çubuk vardı.
Adam demir çubukla toprağın içinde bir delik açıyor, sonra da torbadan aldığı bir tohumu deliğe koyuyordu.
Gezgin yaşlı adamın yanına gidip onunla sohbet etmeye başladı. "100 bin tohum ektim şimdiye dek" diye anlattı yaşlı adam. "Herhalde onların sadece onda birisi tutar." Adamın karısı ve oğlu öldükten sonra, ömrünün geri kalan yıllarını böyle geçirmeye karar vermişti. "Faydalı bir şeyler yapmak istiyorum" diyordu.
Yirmi beş yıl sonra, artık genç olmayan gezgin aynı araziye geldi. Gözlerine inanamadı. Arazi şimdi iki mil genişliğinde, beş mil uzunluğunda bir ormanla kaplıydı. Kuşlar cıvıldıyor, hayvanlar oynaşıyor ve havayı yaban çiçeklerinin harika kokusu kaplıyordu.
Gezgin durdu ve burasının bir zamanlarki çorak halini düşündü. Şimdi ise güzelim bir meşe ormanı duruyordu karşısında. Ve bu, tek bir adamın gayretlerinin meyvesiydi.
(Alıntı)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
ÇOCUKLUĞUMUN YILBAŞILARI Şimdilerde Seksenli yılların ortasında siyah beyaz ekranın tek kanal olduğu dönemlerde, kışın kışlığını yaptığı...
-
Kuşkusuz ki mutfaktaki en büyük yardımcılarımız kullandığımız araç gereçlerdir. “Alet işler el övünür” demiş büyükler. Doğrama ,kesme,par...
-
Merhaba Cafeciler. Bugün kahvemizin yanına güze bir türkü eşlik ediyor. belki ilk defa duyduyğunuz belki de aa ben biliyordum dediğiniz. ...
-
CAFE TİGRİS 12 YAŞINDA Yılların hızına yetişemeyen ben ve sığındığım gönül evim bloğum. Neşemde sen hüznümde sen hep benimleydin . Kimsey...
-
Geçenlerde kuaföre gitmiştim. Kapnın hemen yanında eski bir tanıdığı görmüşcesine yüzümde manalı bir gülümseme belirdi. Çocukluğumdan kal...
-
Merhaba merhaba merhaba Duydum ki sormaz olmuş unutmuşsunuz beni. Ne diyeyim ben de kendimi unutturmak için elimden geleni ardıma koym...
Öne Çıkan Yayın
Yalnızlığa Dair
Birine bağlanamayacak kadar kalabalık yalnızlıklarım var benim . Tigris