25 Ekim 2024 Cuma

KALPTEN GEÇEN GÜZEL DİLEKLER

 



Bugün iki sene önce yaşadığım güzel bir anıyı aynı salonda bulunarak heyecan dolu bir mutlulukla yeniden hatırladım.

 2022 yılının eylülünde okulumuza  çiçeği burnunda , hanım hanımcık , çok terbiyeli adı gibi, ileride bana Cansu’yu olacak ,bir öğretmen atanmıştı. 

 Mesleğinin en başında aday öğretmenimiz Cansu ile aynı üniversiteden mezun olmanın gururu bana yeterdi . Branşımda Gazi’li olmak bir ayrıcalıktır. İkimiz de Gazi Üniversitesi mezunuyduk. Bu yüzden mesleki açıdan ortak noktamız çoktu.

  Ben o dönemlerde emekli olmayı  iyice kafama koymuş günlerimi geçiriyordum . 

Cansu’ya da bir danışman öğretmen verilmişti. 

Okul müdürünün yanlış tutumu yüzünden başka bir öğretmen danışmanı olmuştu . Her fırsatta ah Cansu keşke ben olsaydım danışmanın sen yeni başladın ben bitiriyorum diyordum . 

Gel zaman git zaman 24 Kasım Öğretmenler Günü yaklaştı ve aday öğretmenleri yemin töreni provalarına çağırdılar . İçim gidiyordu. Keşke bu sene emekli olsaydım  da Onun yemin etmek için çıktığı sahneye ben de emeklilik belgemi  almak için çıksaydım. 

Kalbimden bunu geçire geçire günler geçti . 

23 kasım günü akşam üstü bir telefon geldi . 

İl milli eğitim müdürlüğünden aranıyordum. 

  • Hocam öğretmenler arası anı yarışmasında 1. Oldunuz ödülünüzü yarınki törende vereceğiz. 
  • Allah Allah dedim şaştım kaldım. Yarışmaya katılmıştım ama ben bunu çoktaaan unutmuştum . 

 Ödülden çok Cansu ile aynı gün aynı sahneye çıkmanın heyecanı asıl beni mutlu etmişti. 

Cansu benden önce öğrenmiş birinci olduğumu. Bana sürpriz olsun diye de dememiş. 

Bu arada koca salonda tek başıma ödül almak çok gücüme gitmişti. Böyle törenlerde insanın gözü okulundan birilerini arıyor. Müdür Yardımcımız İlhan Bey’e 

-Ben tek mi gideceğim kimse gelmeyecek mi dedim 

-Doğru diyorsun dedi 

ve o da bizimle gelmek için işini gücünü bıraktı.

24 kasım günü  törene beraber gitmek için okulda buluştuk. Ona Başöğretmenimiz Atatürk’ün gümüş rozetini büyük bir gururla  hediye ettim . O hep senin rehberin olsun dedim ve yakasına taktım . 

 Sonra törenin yapılacağı salona geldik ve sırayla çıktık sahneye. Niyette başka şey olsa da kalpten istediğim oldu.  

 Mağrur edasıyla yeminini eden Cansu’yu çok çok çok alkışladım. 



 Sonra ben aldım sahnedeki yerimi . Onun gözlerinin içi gülüyordu. Ve kalbimiz aynı duyguyla çarpıyordu. 

  O günden sonra Cansu hep hocam keşke emekli olmadan da beraber çalışsak dedi durdu. Nasıl yürekten söylediyse ben dilekçemi verdiğim halde emekli olamadım ve devam ediyorum çalışmaya . Ama tek farkla artık öğretmen olarak değil müdür yardımcısı olarak devam ediyorum . İlhan Bey de artık müdür yardımcısı arkadaşım  ve  Cansu gibi o da en iyi dostum


Sevgiyle 

TİGRİS 

25.11.2024

24 Ekim 2024 Perşembe

ÜÇ BİLİNMEZLİ DÜĞÜN

 



ÜÇ BİLİNMEZLİ DÜĞÜN

Bir apartmanda altlı üstlü oturan üç komşu. 4.,5.,6. kat komşuları. Birbirlerini sadece ismen bilen, evle ile ilgili bir sorun olduğunda yüz yüze konuşan, yolda izde gördüklerinde selamlaşmadan öteye gitmeyen üç komşu.

Birbirlerine çok yakın mesafede olup bir o kadar da birbirlerinden uzak üç komşu. Kimse kimsenin yaşantısını , kimlerden olduğunu yeterince  bilmeden yaşayan üç komşu. 

6. katta tek başına yaşayan orta yaşın üstü yalnız bir kadın. Memleketi bulunduğu şehre çok yakın.

5. katta oturanlar anne kız yaşamlarını sürdüren memleketin yerlisi insanlar.

4. katta yaşayan ise tek başına oturan orta yaşlarda bir kadın. Öğretmenlik için bu şehirde bulunmakta. memleketi çok uzakta.

bu üç komşuyu oturdukları apartman dışında ne bağlayabilir ki?

5. katta yaşayanlar akşam çok yakın akrabalarının oğlunun kına gecesine gitmek için giyinip süslenip evden çıktılar. Arabaları olmadığı için bir taksi çağırdılar. Salona geldiklerinde oğlan evinin tarafında yakın akrabalarla dolu bir masaya usulca iliştiler.

Müzik başladı, herkes eğlencenin ritminde oynuyor dans ediyordu. 5. kat komşunun kızı ise etrafı seyre dalmıştı. Bir an biri gözüne çarptı. A o da ne bu alt kat komşuları yalnız başına yaşayan öğretmen değil miydi? Hayır hayır olması imkansızdı. O'nun burada kimi kimsesi yoktu ki. Ama daha dikkatli baktı. Evet evet bu Oydu. Anlam veremedi. Demek bir tanıdığı vardı.

Kız biraz daha seyre koyuldu. Diğer masada 6. katta oturan kadını gördü. Yok artık bu kadar da olmaz , benzetiyorumdur diye geçirdi içinden . Ama daha dikkatli bakınca yanılmadığını anladı. Bu üst kat komşusuydu. Eee O'nun ne işi vardı, kimin için gelmişti düğüne? 

O gece birbirlerinden habersiz üç komşu da cümle kapısından çıkıp aynı istikamete doğru yol almışlardı.

4. Katta yaşayan öğretmen üst kat komşularından epey sonra arabasına binip gitmişti. 

6.Kattaki yalnız kadını da akrabalarından birisi arabasına almıştı.

Biraz sonra her şey netlik kazandı. 4. kat komşusu gelinin anne ve babasıyla aynı okulda öğretmenlik yapıyordu.

5. kat komşusu oğlan evinin yakın akrabasıydı.

6. kat komşusu da kız evinin çok yakın akrabasıydı.

bu üç komşuyu birbirine bağlayan ve aynı düğünde bulunma sebepleri gelin ve damat olmuştu.

Üç bilinmezli düğün böylece çözülmüştü.

Kınalar yakıldı, eğlence devam etti. 5. kat komşunun kızı düğündeki düğümü çözmenin verdiği huzurla günün nişanesi olsun diye kınadan bir parça alıp avcuna bir nokta kondurdu.

Sevgiyle

TİGRİS

24/10/2024



AĞAÇ VE KADIN



Şehir, beton yığınları ve kalabalık sokaklarla dolup taşarken, bir köşede yalnız bir ağaç duruyordu. Etrafındaki gürültüden, insanların telaşından uzak, dingin bir şekilde göğe uzanıyordu. Kökleri, derinlere inmiş; dalları ise hayatın karmaşasına karşı bir sığınak gibiydi.


Bu yalnız ağaç, şehirdeki insanlara hayatın ne kadar hızlı aktığını hatırlatıyordu. Her gün yanından geçen insanlar, başlarını eğip telaşla geçerken, onun huzur dolu varlığına dikkat etmiyorlardı. Oysa ağaç, yıllar boyunca birçok hikâyeye tanıklık etmişti; kuşların konakladığı, çocukların gölgesinde oyun oynadığı, sevgi dolu anların yaşandığı bir yerdi.


Bir gün, bir kadın yürüyüş yaparken, ağaçla karşılaştı. Yorulmuş ve yalnız hissettiği bir an, ona doğru yaklaştı. Gözleri, ağaçtaki her bir yaprağa, her bir yaraya odaklandı. O an, bu yalnız ağacın da kendisi gibi bir yalnızlığı taşıdığını fark etti. Ağaç, rüzgârla dans eden yapraklarıyla ona selam durdu; sessiz bir dostluk kurdular.


Kadın, ağacın yanına oturup derin bir nefes aldı. Şehirdeki gürültüden uzaklaşarak, sadece ağaçla baş başa kaldı. Yalnızlık, aslında paylaşıldığında anlam kazanıyordu. Her ikisi de hayatta kalmanın, mücadele etmenin ve umudun simgeleriydiler. O an, yalnızlığın yalnızca bir durum değil, bazen bir arkadaşlık da olabileceğini anladı.


Günler geçtikçe, ağaç ve kadın birbirlerinin varlığıyla güç buldular. Kadın, her gün onun yanına gelir, dertlerini paylaşırdı. Ağaç ise, rüzgârın melodisiyle ona huzur verirdi. Şehirdeki kalabalık, bir süreliğine anlamını yitirmişti; yalnızlık, bir anlamda dostlukla birleşmişti. İkisi de, hayatın ne kadar zorlayıcı olursa olsun, kendi köklerinde güçlü kalmayı öğrendiler.

22 Ekim 2024 Salı

SANDIĞIN HÜZNÜ



SANDIĞIN HÜZNÜ

Bir zamanlar, kalabalık bir şehirde, eski bir apartmanın köşesinde, tozlu bir odada, zamanla sararmış bir çeyiz sandığı duruyordu. Sandık, tahta işçiliğiyle göz kamaştıran detaylarıyla dikkat çekiyordu; ancak yılların geçmesiyle birlikte üzeri örtülmüş ve unutulmuştu.


Sandığın içinde, geçmişin sıcak anılarını taşıyan eşyalar birikmişti. Her biri, bir dönemi, bir hikayeyi anlatıyordu. Sandığın kapaklarını açtığınızda, içindeki havanın naftalin kokusuyla dolup taştığı hissediliyordu.


Bir gün, odayı temizlemek üzere bir temizlikçi, sandığın kapağını açmaya karar verdi. Kapağı açarken, hafif bir gıcırtı duyuldu; hüzünlü iniltileriyle açıldı kapak. Sandık, yıllardır kapalı kalmanın verdiği bir uyanış hissiyle açılmayı bekliyordu. Temizlikçi, dikkatlice içini incelediğinde, birçok eski eşya gördü: dantelli örtüler, el yapımı yastıklar, zarif dikişlerle işlenmiş örtüler.


Her bir eşya, sandığın içinde bir araya gelmiş, zamanın etkisinden uzakta, geçmişteki hayatların izlerini taşıyordu. Temizlikçi, en üstteki dantel örtüyü kaldırdığında, altında bir günlüğü buldu. Günlük, sayfaları sararmış, ancak hala okunabilir durumdaydı. İçinde, bir zamanlar bu sandığın sahibi olan bir kadının hayalleri, umutları ve sevinçleri yazılıydı.


Günlükte, kadının düğün hazırlıkları, çeyizinin tamamlanması, hatta ilkbahar günlerinde çiçeklerle süslenmiş bahçede geçirdiği anılar yer alıyordu. Her sayfa, zamanın nasıl geçtiğini, hayallerin nasıl canlandığını ve ardından gelen yalnızlıkları anlatıyordu. Temizlikçi, sayfaları çevirirken, o kadının hayallerinin içinde kayboldu.


Bir zamanlar, bu sandığın içindeki her parça, geleceği şekillendiren bir anlam taşıyordu. Yıllar sonra, kadının umutları ve sevinçleri, sadece tozlu bir odada değil, aslında zamanın kendisinde kaybolmuştu. Sandık, geçmişin derinliklerinden bir parça sunarak, duyguların ve anıların yeniden canlanmasını sağlıyordu.


Temizlikçi, günlükteki bir notta, kadının “Bu çeyiz, sadece eşyalarım değil; ruhumun bir parçası” yazdığını gördü. O an, sandığın anlamını derinden hissetti. Her eşya, geçmişin sıcak anılarını ve bir yaşamın hikayesini taşıyordu.


Temizlikçi, sandığı olduğu gibi bırakmaya karar verdi. İçindeki eşyaları geri yerleştirerek kapağını kapattı. Artık o oda, yalnızca bir mekan değil; geçmişin duygularıyla dolup taşan bir alan haline gelmişti. Sandık, yıllar geçse de, o kadının umutlarını ve hayallerini saklamaya devam edecekti.


Zamanla, o apartman yıkıldı; ancak çeyiz sandığı, yine de bir köşede unutulmuş olarak kaldı. Yeni gelenler, bu eski sandığın değerini bilmeyeceklerdi. Ama her an, sandığın içindeki eşyalar, geçmişin izlerini taşımaya devam edecekti. Çünkü her çeyiz sandığı, geçmişin hatıralarını, sevgiyle dokunan hayalleri ve zamanın akışıyla yaşanan duyguları saklar.


Sevgiyle

Tigris

22.10.2024

21 Ekim 2024 Pazartesi

Porsuk Nehri’nin Hikayesi




Porsuk Nehri’nin Hikayesi


Eskişehir’in kalbinde, Porsuk Nehri sakin bir şekilde akıyordu. Dört mevsim boyunca, nehir çevresindeki yaşamı kucaklayarak şehrin ruhunu yansıtıyordu.


Bahar geldiğinde, nehir kıyısındaki ağaçlar tomurcuklanmış, rengarenk çiçekler açmaya başlamıştı. Gençler, sevgilileriyle nehir kenarındaki banklarda oturuyor, çiçeklerin arasındaki kokuları soluyarak mutluluğu paylaşıyorlardı. Porsuk, baharın neşesini yansıtarak, üzerindeki gondolların dalgalarla oynamasına izin veriyordu. Kahkahalar, suya karışırken, nehir de bu sevinci sessizce kabul ediyordu. Şehir, yaşam dolu bir festival gibiydi.


Yaz geldiğinde, Porsuk Nehri daha da canlı bir hal aldı. Güneş, suyun yüzeyinde altın parıltılar yaratırken, insanlar ağaçların koyu gölgesinde uzanıp nehrin fısıltısını dinliyorlardı.  Şehre gelen turist kafilelerinin  gondola binmek için oluşturduğu sıranın sonu görünmüyordu. Aileler Kanlıkavak  bölgesinde piknik yapıyor, Nehir kenarında yer alan kafelerde kahve içenler, günün sıcaklığında dinleniyordu. Yazın enerjisi, şehri sarmış, Porsuk ise bu canlılığın kaynağı haline gelmişti.


Sonbahar geldiğinde, nehir etrafındaki yapraklar sararıp dökülmeye başlamıştı. Altın ve kırmızı tonları, nehrin yüzeyinde yüzen yapraklarla birleşerek büyüleyici bir manzara oluşturuyordu. Öğrenciler, üniversitenin kampüsünden inip Porsuk’un kenarında ,Adalarda yürüyüşe çıkıyor, ağaçların altında ders çalışıyordu. Hüzün ve nostalji dolu bir atmosfer, sohbetleri derinleştiriyor, geçmişe dair anılar tazeliyordu. Porsuk, sonbaharın dinginliğinde, düşüncelere dalanları dinliyordu.


  Kış geldiğinde, Porsuk Nehri beyaz bir örtüyle kaplandı. Buz tabakaları suyun kenarlarını sararken, şehir soğuk ve sessiz bir havaya büründü. İnsanlar, kalın kıyafetleriyle nehir kenarındaki kafelere sığınarak sıcak içeceklerini yudumluyordu. Porsuk, kışın sakinliğini taşırken, soğuk rüzgârın sesini dinleyerek dinginliği sunuyordu.

Zaman geçtikçe, Porsuk Nehri Eskişehir’in ruhunu şekillendirdi. Baharın neşesi, yazın coşkusu, sonbaharın hüznü ve kışın dinginliği; hepsi bu nehrin akışında hayat bulmuştu. Porsuk, şehir halkına her mevsim bir hikaye, bir duygu sunarak akmaya devam etti. Şehir, nehirle birlikte var oldu; her dalga, her akış, yaşamın içindeki renklerin bir parçasıydı.


Sevgiyle 

Tigris 

21.10.2024

20 Ekim 2024 Pazar

Sonbaharın Melankolisi: Duyguların Dönüşümü

 



Sonbaharın Melankolisi: Duyguların Dönüşümü


Sonbahar, doğanın bir dönüm noktasıdır; sıcak yaz günlerinin ardından gelen hüzünlü bir veda. Bu mevsim, ağaçların yapraklarını altın sarısı ve derin kırmızılara boyarken, insan ruhunun derinliklerinde de bir değişim başlatır. Sonbaharın gelişini, yalnızca doğanın değil, aynı zamanda duygularımızın da yeniden şekillendiği bir dönem olarak görmek mümkündür.


Yaprakların dökülmesi, sadece bir doğa olayı değil; kaybın, geçişin ve yenilenmenin sembolüdür. Her bir düşen yaprak, geçmişin anılarını beraberinde getirirken, insan kalbinde de benzer bir ağırlık bırakır. Bu dönem, hatıraların gün yüzüne çıktığı, eski sevdaların, dostların, kaybedilenlerin düşünüldüğü bir zamandır. Gözlerimizde beliren yaş, geçmişin özlemiyle karışır; bir tarafta sıcak yazın hatıraları, diğer tarafta sonbaharın getirdiği melankoli.


Havanın serinlemesi, günlerin kısalmasıyla birlikte içsel bir yolculuğa çıkarız. Kışa hazırlık sürecinde, ruhumuz da yeniden gözden geçirilir. Sonbahar, yenilenme arzusuyla dolu ama aynı zamanda geçmişle yüzleşmek için bir fırsat sunar. Kahve kokulu sıcak içecekler eşliğinde, pencereden dışarı bakarken, dökülen yaprakların sesi, ruhumuzdaki boşluğu daha da belirgin hale getirir.


Sonbahar, aynı zamanda değişimin ve dönüşümün mevsimidir. Her şeyin sona erdiği hissi, aslında yeni başlangıçların tohumlarını taşır. Tıpkı ağaçların yapraklarını dökmesi gibi, biz de hayatımızdaki gereksiz yüklerden kurtulmayı öğreniriz. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman coşkulu, sonbahar duygularımızın karmaşasına ayna tutar. Sonbahar, geçmişi sorgulama, hatıraları anımsama ve geleceğe umutla bakma dönemidir.


Gün batımlarındaki sıcak tonlar, sonbaharın sunduğu en güzel manzaralardan biridir. Bu görüntüler, ruhumuza bir huzur getirirken, aynı zamanda derin bir yalnızlık hissi de uyandırır. Her bir gün batımı, geçmişle yüzleşmek için bir fırsattır; belki de kaybedilenler için bir veda.


Sonbahar, hayatın döngüselliğinin en güzel örneklerinden biridir. Düşen yapraklar, acı ve sevinci harmanlayarak, insana yaşamın geçici olduğunu hatırlatır. Sonbaharın hüzünlü güzelliği, içsel bir yolculuğa davet ederken, geçmişe dair anılarla da barışmamız için bir alan yaratır. Belki de en önemli ders, her sonun yeni bir başlangıca gebe olduğudur.


Sonuç olarak, sonbahar sadece bir mevsim değil, ruh halimizin ve duygularımızın bir yansımasıdır. Melankolinin yanı sıra, umut ve yenilenme duygularını da içinde barındırır. Her düşen yaprak, yeni bir başlangıcın habercisi olarak, bize yaşamın değerini hatırlatır.


Sevgiyle 

Tigris 

20.10.2024

Öne Çıkan Yayın

Yalnızlığa Dair

Birine bağlanamayacak kadar        kalabalık yalnızlıklarım         var benim .  Tigris