MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıldönümü, her yıl 10 Kasım’da, Türk milletinin yüreğinde derin bir hüzün bırakır. 1938’de, tam 86 yıl önce, saat 09:05’te İstanbul’daki Dolmabahçe Sarayı’nda sonsuzluğa uğurlanan bu büyük liderin kaybı, sadece bir kişinin değil, bir milletin de kaybıydı. Onun ölümünden sonra, Türkiye Cumhuriyeti yalnızca bir liderini değil, aynı zamanda bir yol göstericisini, bir vizyonerini yitirmişti.
Atatürk, halkını özgürlüğe kavuşturmuş, ülkesini çağdaş medeniyetler seviyesine taşımak için gece gündüz demeden çalışmış bir liderdi. O, Türk milletinin kalbinde bir simge, bir umut ışığıydı. O gün, Atatürk’ün vefat ettiği an, sadece bir insanın sonu değil, bir dönemin de sonuydu. Bir milletin, bağımsızlık ve çağdaşlık uğruna verdiği mücadelenin zirve noktasına ulaşmasının ardından, o yüce liderin gözleri sonsuza dek kapandı.
Her yıl, 10 Kasım’da Atatürk’ü anarken, yalnızca bir liderin hatırasını yaşatmakla kalmıyoruz. Aynı zamanda, onun mirasına duyduğumuz minnettarlığı, Cumhuriyetin getirdiği özgürlüğü ve onun halkına olan derin sevgisini yürekten hissediyoruz. Ama bu anma, bir hüznün de içinde barındırır. Çünkü Atatürk’ün yokluğu, Türkiye’nin geçmişi ve geleceği arasındaki bir boşluğu da hissettirir. Onun ideallerini, onun yolunu ne kadar sürdürürsek sürdürelim, bir liderin fiziksel varlığının yerini almak hiç kolay değildir.
Bugün, Atatürk’ün ölümünün üzerinden geçen yıllar bize yalnızca bir kaybı hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda onun ideallerine, düşüncelerine ne kadar sahip çıkmamız gerektiğini de yeniden gösteriyor. 10 Kasım’da, Türk milletinin yüreğinde, her yıl daha derinleşen bir hüzün, ama aynı zamanda bir dirilişin umudu yeşerir. Atatürk’ün yokluğu, yalnızca fiziksel bir boşluk değil, aynı zamanda onun yokluğunda daha çok büyüyen bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, onun bize bıraktığı Cumhuriyet’i yaşatmak ve onu daha ileriye taşımaktır.
Ruhu Şad olsun.